Teberrük Meselesi

6 Ocak 2023 tarihinde yayınlanmıştır.

İsmail Hakkı Bursevi

Teberrük, lugat ma'nâsı itibâriyle, bir şeyi bereket vesîlesi saymak, uğurlu kabûl etmek, mübârek addetmek demekdir. Istılâhî ma'nâsı ise, büyüklerin, velîlerin, peygamberlerin ve bâhusûs peygamberler peygamberi olan Peygamberimiz aleyhi's-salâtü ve's-selâmın zâtını, eşyâlarını, yaşadığı yerleri, türbesini hâsılı O'na izâfe edilen her şeyi, bereket ve saâdet vesîlesi olarak kabûl etmekdir. Yani bunlar vesîlesiyle Cenâb-ı Hakk'ın bize bereket, saâdet, selâmet ihsân edeceği ümîd etmekdir. Teberrükün kısaca tarifi budur. Meselâ Peygamberimizin hırkaları, saçları ve sakalları teberrük maksadıyla muhâfaza edilmişdir ve yine bu maksadla ziyâret edilmekdedir. Hattâ Ravza-yı Mutahhara'nın örtüsü bile teberrük için kullanılır. Örtü, nasıl bir örtü olursa olsun, en nihâyet bir bezdir, kumaşdır. Fakat Efendimizin türbe-i saâdetinde bir müddet bulunduğu için mübârek kabûl edilir.

Burada bereket nedir, onu da kısaca îzâh etmek de fayda var. Zîrâ hepimiz bereket kelimesini ve onun mübârek gibi, tebrîk gibi bir takım müştaklarını sık sık kullanırız ama manâsını pek bilmeyiz. Bereketin manâsı çok şumullüdür. Bereket, hem bolluğu, hem çokluğu, hem sıhhati, hem âfiyeti, hem selâmeti hem saâdeti hem de bunların devamlılığını, kalıcılığını ifâde eder. Bu itibarla bereket istemek, bunları istemek demekdir. Tebrik etmek, mübârek olmasını dilemek de bunlar için duâ etmek demekdir. Bereketi böyle anlarsak, teberrükün de ne kadar şumüllü olduğunu anlarız.

Teberrük, aslında tevessülden başka bir şey değildir, onun bir nevidir. Teberrük, tevessülün husûsî bir şeklidir de diyebiliriz. Aralarındaki fark şudur ki, teberrük, cismânî ve maddî alâkalarla olur, tevessül için cismânî ve maddî bir unsur şart değildir.

Peki teberrükün hikmeti nedir? Yani niçin bir velînin yâhud bir peygamberin eşyâsı, kıyâfeti, yâhud bulunduğu yer mübârek kabûl edilir? Netîcede bunlar da birer maddedir, dünyâya âiddir ve yok olucudur. Bir şeyin mübârek olmasının hikmeti şudur. Rûh ile madde arasında bir irtibat vardır. Yüce rûhların, ulvî insanların, mübârek zevâtın, mukaddes kimselerin, kendilerindeki ulviyyet, bereket, kudsiyyet başda onların bedenleri olmak üzere, eşyâlarına ve temâs etdikleri şeylere, hattâ yaşadıkları mekânlara bile sirâyet eder. İşte teberrükün hikmeti budur. Kısacası madde ile ma'nâ arasında gözle görülmeyen bir irtibâtın netîcesidir bu. Büyük mürşidlerimizden İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri bu sırrı şöyle beyân buyuruyorlar :
Vuslat kalbe nisbet olundu. Zîrâ kalb, rûh ile cesed arasında a'râfdır. Bu cihetden onun vuslatı tarafeynin dahi ona izâfetle vuslatını müstelzimdir. Pes, tecellîde cemî'-i eczâ-i vücûd müşterekdir. Ya'nî kalbe vâkı' olan tecellînin âsârı fevkânî ve tahtânîye sârîdir. Onun için insân-ı kâmil bi-cümleti’l-eczâ' mu'azzam ve mübecceldir. Hattâ libâsı ve seccâdesi ve sâir levâzımı dahi ta'zîmde cesede tâbi'dir, cesed kalbe tâbi' olduğu gibi. Ve buradandır ki hâlet-i vecdde sâkıt olan ridâyı kıt'a kıt'a edip ehl-i meclise tevzî' ederler, tâ ki ahbâbdan olanlar onunla teberrük edip müntefi' olalar. Zîrâ mu'tekid olmayanlara nef'i yokdur. Ve Cenâb-ı Nübüvvet sallallâhu aleyhi ve sellem, Hacc-ı Vedâ'da tıraş olduklarında şa'r-ı re'slerinin nısfını Talha'ya ihsân edüp nısf-ı âharın dahi orada bir şecere üzerine ta'lîk edüp sâir ashâb radıyallâhu anhüm, ondan birer ikişer tel ahz ve teberrük edeler diye emir buyurdular. İşte veresenin zehâiri dahi böyle iddihâr olunmak tevârüs olunmuşdur. Zihî sa'âdet ki bu kemâlin sâhibi veyâ onun mu'tekıdi olup hâk-i pâyini tûtiyâ eyleye ve netîce-i hâli çeşm-i rûşenle mutâla'a kıla ki ol netîce sırr-ı Hakk'ın mazharda zuhûru ve onun yüzünden bürûzudur.

Teberrükün Kur`ân'daki delîli, Yûsuf aleyhisselâmın, gözleri görmez olan babasına gömleğini göndermesi ve bu gömlekle Yakub Peygamber'in gözlerinin açılmasıdır. 

Peygamberimizin hayâtından teberrüke dâir misâller pek çokdur. Zîrâ ashâb-ı kirâm hazerâtı, Efendimiz hayâtdayken de, vefâtından sonra da, O'na âid olan her şeyle teberrük etdikleri gibi Efendimiz de bizzât kendisine âid eşyâyı teberrük maksadıyla ashâbı için kullanmışlardır. Bir kaç misâl verelim :

  • Ashâbdan ağır hasta olan bir zâtı ziyâret eden Efendimiz, onun şifâ bulması için abdest aldığı sudan onun üzerine serpmişdir.
  • Yine bir hastaya şifâ bulması için abdest suyundan içirmişdir Efendimiz.
  • Ashâbdan bir zâtın kölelikden kurtulması için üç yüz hurma fidanı dikmesi ve meyve verinceye kadar bunlara bakması gerekiyordu. Efendimiz onun nâmına bu fidanları dikerek onu kurtarmaya karar verdi. Efendimizin dikdiği fidanlar hemen o sene meyva verdiler. Yalnız bir tâne fidan meyve vermedi. Efendimiz "Buna ne oldu ki meyva vermedi" diye sorunca, Hazret-i Ömer, "Yâ Resûlallah o fidanı ben dikmişdim, ona sizin mübârek eliniz değmediği için meyva vermedi" dedi. Efendimiz onu söküp mübârek elleriyle yeniden dikdi ve o sene o da meyva verdi. Efendimizin mucizelerinden biri de budur.
  • Bir gazâda su sıkıntısı yaşandı, Efendimiz su dolu bir kaba mübârek parmaklarını sokdular, bütün ordu o sudan içdi, su herkese kifâyet etdi, hiç eksilmedi. Bu da Efendimizin meşhûr mucizelerindendir.
  • Efendimiz saçlarını ve sakallarını ashâbına hâtıra olarak dağıtmış, ashâb-ı kirâm Peygamberimizin saçından yâhud sakalından tek bir saç telini dahi zâyi etmemiş, bunları ganîmet bilmişler, hazîne gibi saklamışlardır. Bugün İslâm âleminin her tarafında görülen ve ziyâret edilen sakal-ı şerîfler, saç-ı şerîfler işte bunlardır.
  • Efendimizin hâl-i hayâtında kullandığı eşyâlar, vefâtından sonra muhâfaza edilmiş, meselâ zırhı, asâsı, kılıcı, su kabı, yüzüğü, hırkası, ayakkabısı, hep teberrük maksadıyla elden ele dolaşmış, bazıları bugüne kadar gelmişdir.

Büyüklerden de bir misâl verelim. İmâm-ı Şâfîi Hazretleri, İmâm-ı A'zam Efendimizle teberrük edermiş, zorda kalınca Hazret'in kabrine gider, iki rekat namaz kılıp, Allah'a duâ eder ve her seferinde murâdına nâil olur, sıkıntısından kurtulurmuş.

Listeye geri dön