Tedbîri Terkeylemek Ne Demek?

10 Şubat 2025 tarihinde yayınlanmıştır.

Cüzi İrade
Şeyh Gâlib Hazretlerinin meşhûr bir nutku var, şöyle başlıyor :

Tedbîrini terk eyle takdîr Hudâ'nındır
Sen yoksun o benlikler hep vehm ü gümânındır

Hep bunu soruyorlar, diyorlar ki, "Tedbîri terk edip kaderci mi olalım?". Yâhud, "Tedbîri terk edersek işe güce nasıl bakacağız?". Hep bunun gibi sorular geliyor.

Sakın yanlış anlaşılmasın, tedbîri terkeylemek demek, hiç tedbîr almamak yâhud hiç bir işe teşebbüs etmemek değil. Meselâ hasta olduk değil mi, doktora gideceğiz, ilacımızı alacağız. Yalnız şunu bileceğiz ki, bu işleri bize yaptıran Allah'dır. Zâhirde doktora gitmeyi akıl eden, ilacı almaya güç yetiren biziz ama hakîkatde bize aklı ve irâdeyi veren de ilacı ve doktoru bahşeden de Allah'dır. Yani tedbîri aldıranın da Allah olduğunu bilirsek mesele kalmaz. Onun için ilk mısrada "tedbîrini" diyor, "tedbîri" demiyor, ikinci mısrada da "Sen yoksun o benlikler hep vehm ü gümânındır" buyuruyor Hazret-i Şeyh. Bizde bir güç, bizde bir kuvvet yok ki, tedbîri kendimize izâfe edelim yâhud tedbîrimize güvenelim.

İkincisi, bizim alacağımız tedbîr işe yaramayabilir. Neden? Çünkü bizim aklımız kıt, tedbîrde eksiğimiz olabilir. Meselâ hırsız girmesin diye evine çelik kapı yapdırırsın ama hırsız onu açmanın yolunu bulmuşdur, senin tebîrin bir işe yaramaz. Yâhud bizim tedbîrimiz, Cenâb-ı Hakk'ın takdîrine ters düşebilir. Çok sık olan bir şeydir bu. Çünkü biz gaybı bilmiyoruz. Hemen bir misâl verelim. Bir esnaf yeni bir dükkan açmaya karar verdi diyelim. Her türlü araştırmayı yapdı, en iyi yeri buldu, en iyi ekibi kurdu, en iyi dekorasyonu yapdırdı, tanıtımını da yapdı en güzel şekilde. Gel gelelim, o dükkanı açdıkdan iki gün sonra, o caddede metro için kazı çalışması başladı ve iki yıl sürecek bu çalışma diyelim. Ne olur o adamın hâli? Keşke girmeseydim bu işe demez mi? İşte takdîr ile tedbîrin farkı budur. 

Onun içindir ki bizde istihâre vardır. İstihârenin manâsı, Allah'a ilticâ edip, hayırlısını istemek. Çünkü biz gaybı bilmiyoruz, Allah'a sormak lâzım, arzu etdiğimiz iş, hakkımızda hayırlı mı değil mi diye. Yok, aklımıza güvenir, başımıza buyruk hareket edersek, başımız belâdan kurtulmaz. Dikkat edilirse istihârede teslîmiyyet vardır, murâd-ı ilâhîye mutâbaat vardır, işi Allah'a havâle etmek vardır. Tefvîz diyorlar buna. 

Nitekim şöyle diyor İbrâhim Hakkı Hazretleri Tefvîznâmesinde,

Sen Hakk'a tevekkül kıl
Tefvîz it ü râhat bul
Sabreyle vü râzı ol
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

İşte tedbîri terkeylemek demek, bu demek. 

Meselenin daha derinine inmek isteyenler, İsmâil Hakkı Bursevî Hazretlerinin şu beyânını okusunlar : 
Ma'lûm ola ki, 'âlem-i kudret, 'âlem-i takdîr, 'âlem-i hikmet ve 'âlem-i tedbîrdir ki takdîr ve tedbîrin her biri Allahu Te'âlâ'ya müfevvezdir. Nitekim Kur`ân'da gelir : "اَلَا لَهُ الْخَلْقُ وَالْاَمْرُۜ elâ lehü'l-halku ve'l-emr". Yani halk, 'âlem-i takdîre ve emr, 'âlem-i tedbîre işâretdir. Ve yine gelir : "يُدَبِّرُ الْاَمْرَ مِنَ السَّمَٓاءِ اِلَى الْاَرْضِ yüdebbiru'l-emra mine's-semâi ile'l-ard". Yani 'ulvî ve süflî ve rûh ve cesedde tedbîr, Allahu Te'âlâ'nındır. Ve 'abdin tedbîr-i nefsânîsi, 'ârızdır. Anın içün bazı ahvâlde takdîre muhâlif gelir. Nitekim gelir : "El-'abdü yüdebbir vallahu yukaddir (Kul tedbîr alır, Allah takdîr eder)". Bu cihetden lâzımdır ki tedbîri terk edip, tedbîr etmemeği tedbîr ede ki, nefsinden fenâdır. Eğer Hakk tarafından esbâb ile ibtilâ  tedbîri gelirse, hakîm isminin hükmü zuhûr eder. Ve eğer hilâfı zuhûr ederse, ki bir emrin bilâ-esbâb husûlüdür, kadîr isminin mazmûnu zâhir olur. Ve sûret-i ûlâdan 'abde lâzım olan sabır ve sûret-i sânîde şükürdür. Eğerçi sûret-i sabrın sırran şükrü vardır. 
Hazret-i Şeyh'in buyurduğu gibi tedbîri tamâmen terk etmek de mümkün. Ama bunu herkes yapamaz. Büyük velîler ve peygamberler yapabilir ancak. Meselâ hasta olur hekime gitmez, ilaç almaz hattâ duâ dahi etmez o hastalıkdan kurtulmak için. Eyyûb aleyhisselâm gibi. İbrâhim aleyhisselâm da tedbîr almadı, Nemrud onu ateşe atarken. Cebrâil'in yardım talebini bile geri çevirdi, "Rabbim beni görüyor ya" diyerek. Ne var ki büyük zevât dahi, her husûsda yapmaz bunu, her işde yapmaz. Çoğu zaman onlar da tedbîr alırlar ama takdîri Allah'a bırakırlar. Resûl-i Ekrem Efendimizin harbe giderken zırh giymesi gibi, Hicret esnâsında yatağına İmâm-ı Ali'yi yatırması gibi, peşine düşenlerden kurtulmak için bir mağaraya girmesi gibi. Böyle yapmalarının sebebi, tedbîri terk edemedikleri için değildir, bize yol göstermek içindir. Yani takdîre rızâ göstermek şartıyla tedbîr almak câizdir. 

Dahası da var. Eğer kul Allah'a yaklaşır, ve halîfetullah makâmına yükselirse, onun alacağı tedbîr, takdîre muvâfık olacakdır. Yani Hakk nâmına hareket edecekdir o, Hakk adına iş yapacakdır ve Hakk'ın fiilleri ondan zâhir olacakdır. Nitekim şu meşhûr kudsî hadîsde beyân edilmişdir bu. Hani buyuruyor ya Cenâb-ı Hakk, "Kulum bana nâfilelerle öyle yaklaşır öyle yaklaşır ki ben onu severim. Ben onu sevdim mi de artık onun işittiği kulağı ben, gördüğü gözü ben, tuttuğu eli ben, yürüdüğü ayağı ben olurum".

Hakk'ın olıcak işler
Boşdur gam ü teşvîşler
Ol hikmetini işler
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Listeye geri dön