16 Ocak 2024 tarihinde yayınlanmıştır.
İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri Tamâmü'l-Feyz nâmındaki eserlerinde mürşidin sâlike verdiği vazîfelerden bahsederlerken buyuruyorlar ki :
Daha sonra şeyh mürîde teheccüd namazını tavsiye eder. Teheccüd namazı, on iki rekâtdır. Bu namazda mürîd, istediğini okur. Bu namaz, gecenin son üçde birinde ve hattâ son altıda birinde kılınır. Uyudukdan sonra kalkıp kılınır, uyumadan kılınmaz. Çünkü uyumadan kılınan bir teheccüd namazında mücâhede yokdur. Mücâhede, uyku rahatlığına gark olmuşken yatakdan kalkmakla gerçekleşir. Kıyâmda uyku zulmetini uzaklaşdırma ve kalbi namazla ve zikrullahla nûrlandırma vardır. Ancak bu kıyâmı yaparken bedene ibâdet edebilecek dinçlikde olabilmesi için makûl bir istirahat hakkının da verilmesi gerekir. Zîrâ uyuklama hâli huzûra mâni'dir. Namaz ancak uyanıkken kılınır. Onun için, mürîd namazı dinç kılmak için öncesinde uyumalı ve bedendeki gevşeklik ortadan kalkdıkdan sonra kılmalı. Ancak o zaman ecir alır ve gâfillere benzemekden kurtulmuş olur. Teheccüd namazında zahmetine değecek pek çok fazîlet vardır. Sôfîler böyle söylemişlerdir. Bâhusûs şerî'at bu namazın ehemmiyyetini beyân etmişdir.
Bana sabah namazından sonra murâkabe hâlinde iken şöyle denildi : "Kim uykuyu terk etmezse yani zâhirî rahatını terk etmezse Allahu Teâlâ'dan gâfil olmakdan kurtulamaz". Bu gafletden kurtulmanın çâresi ve gaflet ipini kesmenin yolu, rahatı terk edip nefse ve tabîata muhâlefet bıçağıyla muâmele etmekdir. Gaflet uykusundan uyandıran Allah'dır. Allahu Teâlâ'nın şu sözünün sırrından her velî için bir pay vardır : "lâ te'huzûhu sinetün velâ nevm". Zîrâ uykunun gelmesinden maksad, gafletin ârız olmasıdır. Velîler, Hazret-i Peygamber'in "Gözlerim uyur, kalbim uyumaz" sözünün sırrına mazhar olurlar. Kalb dâimâ uyanık olursa gaflet kalkar. Bedenin hâllerinden biri olan uyku, ârızî, sûrî bir gafletdir. Rabb ile kulu birbirinden ayırmak ancak bu cüz'î gafletle olur. O yüzden, şöyle demişlerdir : "Şübhesiz Allahu Teâlâ, sûretleri bütün mertebelerde asâleten hıfz eder. Kul ise böyle değildir, o, tâbiiyet yoluyla sûretlerden istediğini hıfz eder". Meselâ bir kişi bir şeyden ve onun uykudaki hissî sûretinden habersiz kaldığı zaman eğer o sûreti misâl yâhud hayâl mertebesinde hıfz etmek isterse, onun müşâhede mertebesindeki bu mertebeye has sûretini korur. Zîrâ her şeyin her bir mertebede özel bir sûreti vardır. Kişi bu şeyi müşâhede etdiği mertebeye has sûretiyle gördüğü zaman, o şeyi bu mertebenin zımnında uykudaki hissî mertebeye has sûretiyle müşâhede etmiş olur. Hissî sûretin hıfzı, ancak misâlî veya hayâlî sûretin hıfzına tâbiiyetle hâsıl olur. Tâbiiyet ve tazammun ile hıfz nerede, bizzât koruma nerede?