2 Ekim 2014 tarihinde yayınlanmıştır.
Rivâyet olundu ki, Mûsâ aleyhisselam münâcâtında, "Yâ Rabbi! Tevrat'da bir ümmet vasfetmişsin. Onların kalpleri üzere nûr var, sanki yıldızlar nûru gibi. Toprağı onlara temiz kıldın. Bu kavim sana cemaatle ibadet ederler. Bunların her narnazına yetmiş namaz sevâbı verilir. Bu kavim senede bir ay oruç tutarlar. Hiç günahları kalmaz. Bu ümmet senin yolunda, senin dînin için savaşırlar. Hep günâhları mağfûr olur. Bu ümmet için "beytullah"ı tavâf ederler diyorsun ve bu tavâflarına mukâbil onları günâhlardan pâk ve tâhir kılacağını va'd buyuruyorsun. Bu ümmet, kıyâmetde haşr olduklarında bunların başından cevherler ve inciler dökülüp nûrlar içinde haşr olacağını bildiriyorsun. Bu ümmetin Cebel-i Tehâme kadar günâhları olsa, ulemâ meclisine varıp oturmakla, ders dinlemekle günâhlarını affedeceğini bildiriyorsun. Bu ümmetin bir sevabına en azından on hasene, bir günâhına, bir günâh yazılıyormuş. Bu ümmet son ümmet olup, cennete her ümmetden evvel girecekmiş. Bu ümmet hangi ümmetdir? Bu ümmeti bana nasîb eyle, ben bu ümmete peygamber olayım" dediğinde, "Yâ Mûsâ! O ümmet, ümmet-i Muhammeddir" cevâbı verildi. "Ya Rabbi! Ne sebeb ile bu zevâta bu muameleyi yapıyorsun? Hangi kerâmetden dolayı bu rıf'ate erişdiler" dediğinde, Allahu Teâlâ, "Yâ Mûsâ! Onların, yani o kavmin Nebî'si sevgili Muhammedimdir. O sebeble, bu ümmeti bu rıf'ate eriştirdim. Muhammedim hürmetinedir. Yâ Mûsâ! Seni, insanlar üzere seçdim. Seni, kelâmım ve risâletimle şerefyâb ettim. Sen bana şükür edicilerden ol" diye buyurduğunda Mûsâ aleyhisselam, "Yâ Rabbi, mâdemki, o kavmi bana ümmet olarak vermedin, hiç olmazsa beni o kavimden eyle" dediğinde Allahu Teâlâ, "Yâ kelîmim! Bu temennin olmaz zîrâ onlar son ümmetdir. Ama istersen sana onların sesini işittireyim" dedi. Hz.Mûsâ, "Seslerini işitmeği arzu ederim" dediğinde, Cenâb-ı Kâdir u Kayyûm, "Yâ Ümmet-i Muhammed!" diye nidâ ettiğinde, ana rahminde, baba sulbünde olan bütün Ümmet-i Muhammed bu davet-i ilâhiyyeye karşı, "Lebbeyk Lebbeyke lâ şerike leke lebbeyk" dediklerinde, Allahu Teâlâ bu icâbeti, şe'âir-i hacdan kıldı. Yani haccın farzlarından biri de telbiyedir. İşte telbiyenin sebebi budur.