1 Şubat 2025 tarihinde yayınlanmıştır.
Bugün bakıyoruz herkes çalışmadan kazanma derdinde. Kimisi borsaya dalmış, kimisi coin peşinde koşuyor, kimisi zengin bir kayınpeder arayışında, kimisi ümîdini piyangoya bağlamış, kimisi kumara mübtelâ olmuş, hâsılı yediden yetmiş yediye herkes oturduğu yerden kazanç elde etme merâkıyla, çalışmadan zengin olma hayâliyle yaşıyor. Evet, şansı yâver giderse insanın, çalışmadan da kazanabilir, zengin olabilir ama binde birdir bu şans, çok küçük bir ihtimaldir yani. Binde birlik bir ihtimâle güvenerek hareket etmek herhâlde akıl kârı değildir. Üstelik böyle bir şans isâbet etmiş olsa da, çalışmadan yaşamak, tembellik yapmak, keyif çatmak katiyyen doğru değildir. Çünkü zahmet çekmeyen insan, gelişemez, olgunlaşamaz, bir takım meziyetleri elde edemez. Bütün güzellikler, iyilikler, üstün vasıflar, hep zahmetle elde edilir, çalışmakla elde edilir, zorlulara göğüs germekle, meşakkatlerle sabretmekle ele geçer. Zîrâ Allahu Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri, zü'l-celâli ve'l-ikrâmdır. Yani Cenâb-ı Hakk'ın cemâli, celâlinde gizlidir. Yani bize zahmetli görünen şeylerin altında rahmet vardır, bereket vardır, râhat vardır, selâmet vardır. Buna mukâbil, Hakk'ın celâli de cemâli ile örtülmüşdür. Yani râhat, keyif, eğlence gibi nefse hoş gelen şeylerin netîcesi dâimâ zarardır, ziyândır, hüsrândır, azâbdır, felâketdir.
İşin maddî tarafı böyle olduğu gibi manevî tarafı da böyledir. Yani manevî bakımdan ilerleme ve yükselme de dâimâ çalışmakla olur, cehd ile olur, zorluklara sabretmekle olur. Yan gelip yatarak, keyfine bakarak ilerleyen, yükselen tek bir kimse olmamışdır. Fakat ne acâibdir ki maddiyat peşinde koşanların tembelliği, maneviyyat arayışında olanlarda da var. Manevî âlemde ilerlemek istediğini söyleyenlerin çoğu bu işi zahmetsizce yapmak istiyor. Bir şeyh çıksın, onu uçursun istiyor. Bir velînin duâsını alsın, iş hallolsun istiyor. Yâhud iki tesbîh çeksin, üç namaz kılsın, bir iki de türbe ziyâreti yapsın, maksada ulaşsın istiyor. Hiç düşünemiyor ki, bu denî dünyânın en basit menfaatleri bile çalışmadan, terlemeden, eziyet ve cefâya katlanmadan elde edilemiyor. Nerede kaldı ki Hakk rızâsı gibi yüce bir nimet, muhabbetullah gibi azîm bir devlet, zahmetsiz ele geçsin. Buna imkân var mı? Elbette yok.
Büyüklerin hayâtına bakdığımızda, dâimâ meşakkat içinde olduklarını görüyoruz. Bir eli yağda, bir eli balda olan yok hiç. Başda Peygamberimiz olmak üzere bütün nebîler ve onların vârisleri olan velîler hep müzâyaka içinde olmuşlar, türlü türlü belâlara uğramışlar, eziyet ve cefâlara katlanmışlar ve kemâli böyle bulmuşlardır. Yûsuf aleyhisselâmın başına gelenler bunun en çarpıcı misâlidir. Bu belâların hikmeti şudur ki, insan içinde altın cevheri olan bir dağ gibi olup, nasıl ki dağın içinde bulunan altın toprakla karışık hâlde olduğu için, çıkarması ayrı zahmetli, saflaştırması ayrı zahmetli ise, insanın da saf hâle gelebilmesi için çok meşakkat çekmesi lâzımdır.
Şunu unutmayınız ki, ister maddî, ister manevî, maksad ne kadar büyükse, zahmet o kadar çokdur. Hedef ne kadar yüksekse, sabır da o kadar çok olmalıdır.