Temizliğin Dört Mertebesi

17 Aralık 2023 tarihinde yayınlanmıştır.

Güzel Ahlak

Büyük mürşidlerimizden İsmâil Anakaravî Hazretleri Minhâcü'l-Fukarâ'sında buyuruyorlar ki :

Sâlike lâzım ve vâcibdir ki tahârete zâhiren ve bâtınan müdâvim ve müvâzib ola. Ve eğer zahiren de batınan rızkının vâsi' olmasını isterse. Zîrâ tevsî'-i rızk zâhir ve bâtın tahâretine menût ve merbût olmuşdur. Kemâ kâle sallallahu aleyhi ve sellem, "Düm 'ale't-tahâreti yuvassa' 'aleyke'r-rızk". Yani "taharete müdâvemet kıl ve rızkın sana tevsî' olunsun.

Tahâret nezâfete derler. Zâhire ve bâtına şâmildir. Ve rızk hazza derler. Kezâlik zâhire ve bâtına şâmildir. Pes zâhirin tâhir kılsan zâhir rızkı vâfir olur ve eğer bâtının pâk kılsan bâtın rızkın vâsi' olur. Bâtını şirk ve hatâdan tathîr eyleyen îmândır. Onun için tahâret nısf-ı îmândır. Kemâ kâle sallallahu aleyhi ve sellem, "الطُّهُورُ شَطْرُ الإِيمَان et-tuhûru şatru'l-îmân".

Tuhûr, masdar ve tahûr, kendisi ile temizlenilen şeyin ismidir. Yani suyun ismidir. Onunla pâk olunur. Bu mahalde masdar ma'nâsınadır. Yani tahâret ve pâklık ecri, îmânın nısfı ecri kadardır demek olur. Bazıları demişler ki buada tuhûr, nefsi ahlâk-ı zemîmeden pâk etmekdir. Bu ise îmân-ı kâmilin şartıdır. Pes, belki Allahu Teâlâ'nın sevgili kulları, zâhiri ve bâtını tâhir olan kullardır. " اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ التَّوَّاب۪ينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّر۪ينَ". Ve tâhir olmayanı Cenâb-ı Hakk sevmez ve kabûl etmez. Kemâ kâle aleyhisselâm, "innallâhe tahûrun ve lâ yakbelu illâ tahûr". (Muhakkak ki Allah temizdir ve ancak temiz olanı kabûl eder). Pes sâlik zâhirin ve bâtının tâhir kılmayınca Hakk'a makbûl olmaz. 
Zîrâ tahâret iki kısımdır. Bir kısmı, mü'min libâsını ve bedenini necâset ve televvüsâtdan pâk eylemekdir. Şer' kitâblarında mestûr olduğu üzere. Ve bir kısmı dahi oldur ki rûhunu ve kalbini ahlâk-ı zemîmeden ve mâsivâdan pâk eylemekdir. Nitekim İmâm-ı Kuşeyrî buyururlar : "Zâhirî tahâret vardır, bâtınî tahâret vardır. Bedenlerin su ile temizlenmesi zâhirî tahâretdir. Bâtınî tahâret ise, nedâmet, hayâ ve takvâ suyu ile olur". Hazret dahi üçüncü cildde bu mahalle münâsib buyururlar : "Görünen pislikler su ile temizlenir. Görünmeyen, bâtında bulunan pislikler ise su ile temizlenmez. İçdeki pislikleri gözyaşından başka bir şeyle temizlemek mümkün değildir".

Ey ahî! Kalb-i insân nazargâh-ı Hudâ'dır ve Cenâb-ı Hakk'ın nazarı sûret ve ef'ale değildir, belki kalbedir. Kemâ kâle aleyhisselâm, " "İnnallâhe lâ yenzuru suveriküm velâ ilâ a'mâliküm bel yenzuru ilâ kulûbiküm ve niyyâtüküm". (Allah sizin zâhirinize ve amellerinize bakmaz, kalblerinize ve niyetlerinize bakar). Pes, gerekdir ki, sâlik asıl kalbini mâsivâdan ve efkâr-ı şeytânîden ve hevâcis-i nefsânîden ve hubb-ı dünyevîden pâk eyleye. Tâ mazhar-ı ve meclâ-yı Hudâ olmaya lâyık ola. Nitekim İmâm Kuşeyrî buyururlar : "Kalb, âlemlerin Rabbi Allah'ın nazargâhıdır. Şaşılacak şeydir ki bir kimse insanların nazargâhı olan yüzünü kirden pasdan temizler, insanlar aybına muttali olmasınlar diye imkânı ölçüsünde onu süsler, ona ihtimâm gösterir de Allah'ın nazargâhı olan kalbine aynı ihtimâmı göstermez".
Tahâret ve necâset gerçi bi haseb'il-istikrâ iki nev'a münhasırdır. Ammâ dört mertebesi vardır demişler. Evveli zâhiri hades ve hubslerden tâhir kılmakdır. İkincisi a'zâ ve cevârihi günahlardan pâk kılmakdır. Üçüncüsü nefsi ve kalbi mezmûm olan huylardan ve mebgûz olan sıfatlardan pâk kılmakdır. Dördüncüsü, sırrı mâsivaullahdan pâk kılmakdır ki enbiyâ ve evliyânın tahâreti budur. Mutahhir-i ahbâs ve ahdâs-ı zâhir, âbdır. Mutahhir-i vesah-ı cerâim ve zellât, tâ'at ve hasenâtdır. Zîrâ tâ'at ve hasenât, mutahhir-i seyyiâtdır.

Yani tâ'atin küllîsi mutahhirâtdır. Gâh mahv ve izhâb tarîkiyle ki Hakk'ın bu kavliyle izhâr olunmuşdur ki, "hasenât seyyiâtı izhâb eder" buyurdu.  Ve dahi Hazret-i Nebî'nin bu kavliyle işâret olunmuşdur ki, "her seyyieye bir haseneyi tâbi' kıl ki, ol seyyieyi mahveyler" buyurdu. Ve gâh olur ki tebdîl kılmakla da tahâret bulunur. Nitekim Hakk'ın bu kavliyle işaret olunmuşdur, "Bunlar o tevbekârlardır ki bunların seyyiâtını Hakk Teâlâ hasenâta tebdîl eyler". Ammâ nefsi ve kalbi ahlâk-ı zemîmeden ve deren-i 'uyûb ve zünûbdan mutahhar olan, "tehallakû bi ahlâkıllah" fehvâsınca her kem huyun yerine bir hulkullahı getirmeye ve kem huyları hulkullah ile izâle edip yetirmekdir. Ve zünûb ve uyûb mukâbelesinde tevbe ve istiğfâr kılmakdır. Zîrâ istiğfâr ve tevbe zünûbu mutahhirdir.

Resûl aleyhisselâmın dediği gibi, kaçan bir kul günahlardan bir günah işlese, onun kalbinde bir kara nokta hâsıl olur, eğer tevbe ve istiğfâr eylerse açılır, pâk olur ve kalbi cilâ bulur ve eğer tevbe eylemezse pas olur ve kalbine gâlib olur.
Ammâ sırrı ağyâr ve mâsivâdan mutahhir olan, ilm-i tevhîddir. Ve muvahhid kendini bi'l-külliye fânî kılmak ve Hakk ile bâkî olmakdır. Bir kimsede ki bakiyye-i vücûd ola, ona tahâret-i hakîkî hâsıl olmamışdır. Ve müşâhedesi ve salavâtı kemâl mertebesini bulmamışdır. "Sen kendini tamâmen niyâza vermedikçe, seni cünüb ve bî-namaz bilirim" dedikleri bu ma'nâya işâretdir. Mâdem ki bir 'âşık-ı sâdık sırrını eşk-i dîde ve hûn-i ciğerle tâhir kılmaya, onun namâzı, müftî-i 'aşk olan delîllerin kavli üzere hakîkatde dürüst olmaz. Nitekim Molla Hâfız der : "Âşığın tahâreti eğer ciğer kânıyla olmazsa, zâhiren namazı sahîh olsa da aşk müftüsünün kavline göre sahîh değildir". Ve şol kimse ki çeşme-i 'aşk ve muhabbetden abdest almaya ve külli eşyâyı mürde hükmünde koyup, anın üzerine çâr-terk tekbîrin kılmaya ki, ol çâr-terk dediğimiz, terk-i dünyâ, terk-i 'ukbâ, terk-i hestî, terk-i terkdir, anın rûy-i cânı kıble-i hakîkîye müteveccih olmaz. Çeşme-i 'aşkdan abdest alıp ve eşyâyı mürde hükmünde koyup, çâr tekbîr edip terk eden âşıkların şânı budur. Nitekim Molla Hâfız der : "Ben çeşme-i aşkdan abdest aldığımdan bu yana, vâr olan her şeye dört tekbîr getirdim". Pes, tahâret-i sırrın şartı bu zikreylediğimizdir.
Eğer tahâret-i sırra kâdir değil isen, tahâret-i ahlâk ele getir ki tahâret-i ahlâk, tahâret-i sırra müeddî olur. Ve eğer tahâret-i ahlâkı ele getiremedinse, tahâret-i cevârihe sa'y eyle. Zünûbdan cevârihi tathîr etmek tahâret-i ahlâka müfzî olur. Ve eğer tahâret-i cevârih edemedinse, tahâret-i zâhire kûşiş ve müdâvemet kıl ki tahâret-i zâhir a'zâyı zünûbdan tâhir kılar ve bâtına kuvvet verip münevver eyler. A'mâl-i zâhire bâtına te'sîr eder. Kezâlik envâr-ı bâtıne zâhiri tenvîr kılar.

Listeye geri dön