Tenzîh ve Teşbîh Hakkında

3 Haziran 2023 tarihinde yayınlanmıştır.

Tenzih

Akâid ilminde tenzîh ve teşbîh diye iki mühim mes'ele vardır. Tenzîh, Cenâb-ı Hakk'ın her türlü noksanlıkdan berî ve mahlûkata âid sıfatlardan uzak olduğuna ve akla gelen hiç bir şeye benzemediğine inanmakdır. Sûre-i Şûrâ'daki "لَيْسَ كَمِثْلِه۪ شَيْءٌۚ leyse ke mislihî şey'ün" âyeti buna işâretdir. "Küllü mâ hatara bi bâlik vallahu gayru zâlik/Akla ne gelirse Allah onun gayrıdır" sözü de bunu ifâde eder. Cenâb-ı Hakk'ı tenzîh etmek demek, bir anlamda O'nun ne olmadığını anlatmak demekdir. Tenzîhe dâir âyetlerde hep müşriklerin ve ehl-i kitâbın Cenâb-ı Hakk'a izâfe ve nisbet ettikleri küçültücü ve yakışıksız sıfatların reddi sözkonusudur. Meselâ Allah'a oğul isnâd edenlere karşı "lem yelid ve lem yûled" âyetindeki tenzîh gibi.

Teşbîh ise, sıfatları ve fiilleri yönünden Allah ile mahlûkât arasında benzerlik kurmakdır. Bu benzerlik, bizzat Cenâb-ı Hakk'ın kendisine izâfe ettiği fiil ve sıfatlarla kurulur. Allah alîmdir yani her şeyi bilir. İlim sıfatı kullarda da vardır. Elbette insanın ilmi ile Allah'ın ilmi bir olmaz. İnsanın ilmi kisbîdir, eksikdir, sınırlıdır. Halbuki Allah'ın ilmi ezelîdir, zâtîdir, sınırsızdır ve her şeyi kuşatıcıdır. Kulun ilmi ile Allah'ın ilmi hiç bir cihetden mukâyese edilemese dahi, sıfatın benzerliğinde şübhe yokdur. Yine insana izâfe edilen sevmek, oturmak, tutmak gibi bazı sıfat ve fiilleri Cenâb-ı Hakk'ın kendisine izâfe etdiği malûmdur. Malûmdur ama Cenâb-ı Hakk'ın oturması, tutması yâhud sevmesi, kulların oturması, tutması, sevmesi gibi olmaz. Ancak keyfiyyeti bizce mechûl olan bu sıfat ve fiileri reddetmek veya tevil cihetine gitmek de doğru değildir. Zîrâ bu gibi fiil ve sıfatlar olmadan Cenâb-ı Hakk'ı tanımak da mümkün değildir. Eğer bu gibi şeyleri Allah’a nisbet etmek yakışıksız olsaydı ne bizzat Allah ne de peygamberleri bunları O'na nisbet etmezlerdi.

Ehl-i Sünnet ulemâsı ve ehlullah, tenzîh ile teşbîh arasında orta bir yol tutmuşlardır. Eğer tenzîh üzerinde çok durulup aşırıya kaçılacak olursa Cenâb-ı Hakk sanki bir mevhûm gibi olur, kimse neye inandığını bilmez. Eğer teşbîh tarafına ağırlık verilir de aşırıya gidilecek olursa o zaman da Cenâb-ı Hakk'ın ulûhiyyetine yakışmayacak bir iş yapılmış olur. Allah’ı Allah'ın bildirmesiyle bilen kişi, tenzîh ve teşbîhi birleştirir yani tenzih edilmesi gereken yerde tenzîh, teşbîh edilmesi gereken yerde teşbîh eder. 

Bu husûsda zarîf bir hikâye de vardır. Şöyle ki;
Hocanın biri vaaz esnâsında Cenâb-ı Hakk'dan bahsederken, "Ne yerdedir, ne gökdedir, ne sağdadır, ne soldadır, ne altdadır, ne üstdedir" diye hep tenzîh tarafından anlatmayı sürdürünce orada bulunan bir Bektâşî "Ulan yok diyeceksin ama cesâret edemiyorsun" demiş.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretlerinin bir sohbetlerinde Kur`ân'da da geçen "yedullah/Allah'ın eli" tabirini "Allah'ın eli olmaz, yedullah Allah'ın kudretine işâretdir" diyerek tevîl eden birisine cevâben buyurdular ki :
Canım elsiz Allah mı olur, çolak olur o. Allah elsiz olmaz, çolak olur o vakit. O'na mahsûs eli vardır.  O'na mahsûs ayağı vardır. O'na mahsûs gözü vardır. Bizim gibi değil. Müftüyle kapışdık burada bu meselede. Ben müftüye sordum, "Allah'ın aklı var mı yok mu?" dedim müftüye, "Yok" dedi. "Allah mecnûn mu?" dedim, "Değil" dedi. "Peki nerede esmâ-yı husnâda akıl? Esmâ-yı zâtiyyede, esmâ-yı sıfatiyyede nerede akıl?" dedim. Var mı akıl? Yok. Bu sefer müftü, "Bu deli suâli" dedi bana. Ben dedim müftüye, "Bu deli suâli değil, sen bilmiyorsun, câhilsin" dedim müftüye. "Bu husûsda cehlin var senin" dedim. İstanbul Müftüsüne. Bu Selahaddin Efendi'ye değil, bundan evvel, Abdurrahman Şeref Bey'e. Dedim, "Sen bilmiyorsun, de ki ben bilmiyorum, ben sana öğreteceğim bunu. Tevâzu et, bırak kibrini. Bildiğini unut, öğreteceğim. Haydi söyle". Söyleyemedi. Dargın gitdi âhirete benimle, bu meseleden dolayı. Hakk Teâlâ'nın eli, kolu, her şeyi vardır. Allah basîrdir, görür, semîdir işitir. Görmek için göz, duymak için kulak lâzım. Diyeceksin ki, bize mahsûs o. Hayır bize mahsûs değil yalnız. Keyfiyyetini bilmeyiz. O'nun şahsiyyetine, zât-ı ulûhiyyetine âid bir şeydir ama nedir biz bilmiyoruz. Allahu Teâlâ'yı mevhûm olarak gösteriyorlar. Olmaz öyle. Mevhûma ibâdet olmaz.
www.muzafferozak.com
Listeye geri dön