Tevhîd Yolunda İlim Mükâşefe ve Müşâhede Menzilleri

18 Temmuz 2021 tarihinde yayınlanmıştır.

İlim

Seyyidü't-tâife Cüneyd-i Bağdâdî Kaddesallahu Sırrahu'l-Âlî Hazretleri kisbî ilimden vehbî ilme nasıl geçileceğini şöyle beyân buyurmuşlardır :

Bir kimse ilim yoluna girer de ilmin hakîkatine ererse, o kimse ilmin gereklerini hakkıyla yerine getirebilmek için kendisini amele vakfeder. O zaman beşerî arzularla ilmin gerekleri arasında bir ihtilaf ortaya çıkar. Bu ihtilaf, o kişinin Hakk'a rücû etmesine sebeb olur. Bu takdirde onda mahviyyet, zillet ve iftikar hâlleri meydana gelir. Böylece Allah'a döner. O vakit, hakîkat ilminin yükünü taşıyabilmek için Allah'dan yardım ister. Bu mertebede, ikinci ilmin gereklerini taşımağa muktedir olur. Bunu, hareketlerine rûhu hâkim kılmakla yapar. O vakit birinci ilmin hakîkatini unutur, ki bu kisbî olan ilimdir, ikincisinin îcâbını yapar ki bu Allah'a yükselmesi sebebiyle kendisine açılan mükâşefe ilmidir. İki ilim birleşdiğinde, ikincinin varlığında birincinin yokluğunu anlar. Böylece vukua gelen belâların hakîkatini anlar. Kendisinde henüz beşerî sıfatlar bulunduğunu ve kendi mâhiyetinin bunların altında gizli kaldığını bildiren murâkabenin lezzetini tadar. Bu, kendisine acı gelir, ızdırap verir. Bütün bunlar tevhîd-i hakîkîye giderken olur. Sonra belâ şiddetini ve mikdarını kaybeder. Bu mertebede onun beşerî sıfatları, saf, mücerred sıfatların hükmü altına girer. Hevâ gider. Burada da o, hâdiselerin ve eşyanın değişmelerinde Hakk'a delâlet eden işâretlerin hakikatini anlar. Artık vâsıtaya ihtiyâcı kalmamışdır.

Hazret-i Şeyh'in bu beyânâtını şöyle îzâh edebiliriz :

Bir kimse zâhirî ilimleri tahsîl ederse, yani Kur`ân'ı, Hadîs'i, şerîatı öğrenirse, öğrendikleriyle amel etmesi gerekdiğini anlar. Zîrâ bilmekden maksad âmil olmakdır, yapmakdır. İnsan bunu anlayınca hemen ibâdete ve tâata sarılır. Ne var ki bu ibâdetleri yapmak nefse çok ağır gelir. Öyle ki Allah'ın yardımı olmadan bunlara güç yetirmenin mümkün olmadığını anlar. O vakit Allah'a ilticâ eder ve aczini ifâde eder, Allah'dan yardım ister. Böylece o kimsede mahviyyet, zillet ve ifitikâr hâlleri meydana gelir. Kul fakr u zillet ile Allah'a teveccüh edince, ona yeni bir kapı açılır ve kendisine Hakk'ın nusreti erişir. Böylece o kimse mükâşefe mertebesine yükselir. Yani kisbî ilimden vehbî ilme geçer. Vehbî ilmin yanında kisbî ilmin bir hükmü kalmaz. Bu ilim sâyesinde nefsini tanır, kendisinde hâlâ mevcûd olan beşerî sıfratlardan kurtulması gerekdiğini anlar. Bu da belâlar vâsıtasıyla mümkündür. Böylece başına gelen musîbetlerin hikmetini anlar, bunları hoşnudlukla karşılar. Zîrâ beşerî sıfatlardan kurtuluşu, kendisine teveccüh eden celâl tecellîleri ile olacakdır. Beşerî sıfatlar iyice silindikden sonra belâlar da azalır. Bu mertebede o kimsede nefsâniyyet kalmaz. Bu sâyede, marifeti artar ve olan biten ne varsa hepsinin Hakk'ın tecelliyâtı olduğunu anlar. Artık neye baksa Hakk'ı görür.

Arayan bulur.

Listeye geri dön