29 Mayıs 2021 tarihinde yayınlanmıştır.
Mürşidlerin mürşidi, sôfiyye tâifesinin seyyidi, efendilerin efendisi, Cüneyd-i Bağdâdî Kaddesallahu Sırrahu'l-Âlî Hazretleri buyurmuşlardır ki :
Bil ki, halk arasında tevhîd dört mertebedir. Birinci mertebe avâmın, ikinci mertebe ilm-i zâhirle tahkîke ermiş olanların, üçüncü ve dördüncü mertebe ise marifet ehli olan havâssın tevhîdidir.
Avâmın tevhîdi, Allah'dan başka rablar, putlar, zıdlar, sûretler ve benzerler kabûl etmeyerek Allah'ın vahdâniyyetini ikrâr etmek ve O'ndan gayrıya rağbeti kesmek ve O'ndan başkasından meded ummamakdır.
İlm-i zâhirle tahkîke ermiş kişilerin tevhîdi ise, Allah'dan başka rabler, putlar, ortaklar, benzerler ve sâire kabûl etmeyerek Hakk'ın vahdâniyyetini ikrâr, buna ilâveten Allah'ın emirlerini tutmak, nehiylerden kaçınmakdır. Ne var ki bu zümrenin amelleri onların arzu, korku, emel ve tama' gözelerinden çıkmakdadır. Bu mertebede fiillerdeki tahkîkin hakîkati, ikrârın tasdîk hakîkatindendir.
Havâssın tevhîdinin ilk mertebesi, hiç bir benzer görmemek sûretiyle Hakk'ın vahdâniyyetini ikrâr, bunun yanında zâhirdeki ve bâtındaki emirlere imtisâl, Allah'dan başka hiç bir şeye rağbet etmemek ve O'ndan başka hiç bir şeyden korkmamakdır. Onların bu ikrârları ve amelleri, Cenâb-ı Hakk'ın kendileriyle beraber olduğunu ve her hâllerine şâhid olduğunu ve emirlerine icâbeti gerekli bilmelerinden ileri gelir.
Havâssın tevhîdinin ikinci mertebesi ise şudur. Bu mertebedeki kul ile Allah arasında üçüncü bir şey yokdur. Onun üzerinde Allah'ın tedbir ve tasarrufları, Allah'ın kudretinin hükümlerine göre cereyân eder. O, tevhîd deryâsının derinliklerinde boğulmuş, yok olmuşdur. Ne nefsinden haberi vardır, ne Hakk'ın davetinden, ne de o davete uymakdan. Allah'a kurbiyyetin hakîkatinde O'nun gerçek vahdâniyyetine ermiş, hisleri ve hareketleri yok olmuşdur. Allah ondan ne isterse onu onda yapar. Bunun alâmeti de şudur. Kulun sonu evveline döner yani olmazdan evvelki hayâtına döner. Bunun delîli de Allahu Zü'l-Celâl Hazretlerinin şu sözüdür : "وَاِذْ اَخَذَ رَبُّكَ مِنْ بَن۪ٓي اٰدَمَ مِنْ ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَاَشْهَدَهُمْ عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْۚ اَلَسْتُ بِرَبِّكُمْۜ قَالُوا بَلٰىۚۛ شَهِدْنَاۚۛ اَنْ تَقُولُوا يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اِنَّا كُنَّا عَنْ هٰذَا غَافِل۪ينَۙ"
O vakit vâr olan kimdi? Vâr olmazdan evvel nasıl vâr olabilir? Allah'ın sorusuna, mukaddes rûhlardan başkası mı cevâb verdi? Bunlar, Allah'a yine Allah'ın kudreti ve kâmil irâdesiyle cevâb vermiş değiller miydi? İşte şimdi de o olmazdan önceki varlıkları gibi oldular. İşte bu, Vâhid'i tevhîd eden muvahhidin tevhîdinin son mertebesidir ki bu mertebede onun kendi ferdiyyeti yok olur gider.