9 Temmuz 2016 tarihinde yayınlanmıştır.
Takvânın başı îmândır. Îmânın başı tevhîddir. Tevhîdin lafzı "LÂ İLÂHE İLLALLAH"dır. Ma'nâsı, evvelâ " ﺗﺨﻠﻴﻪ tahliye" ve sonra " ﺗﺤﻠﻴﻪ tahliye"dir. Eski harfleri bilmeyenler için açıklayalım :
Birinci " ﺗﺨﻠﻴﻪ TAHLİYE", (HI) harfiyle ve ikinci "ﺗﺤﻠﻴﻪ TAHLİYE" (HA) harfiyle yazılır ve ma'nâları da elbette değişiktir. Birinci TAHLİYE, boşaltmak, temizlemek anlamına gelir. İkinci TAHLİYE ise tezyîn etmek, süslemek, donatmak demektir. Yani önce her türlü noksanlıklardan pâk ve münezzeh kılmak, sonra bütün kemâl sıfatlarıyla süslemektir. Şu halde, "LÂ İLÂHE" derken, "kulluk ve ibâdete lâyık ve müstehak hak ma'bûd yokdur" demek istiyor ve "İLLALLAH" deyince de, "kulluk ve ibâdete lâyık ve müstehak ancak Allah azîmüşşân vardır, ondan gayrı yoktur" diye tasdik ediyoruz. Hak budur, hakîkat budur. Îmân etmeğe, kulluk ve ibâdette bulunmağa lâyık ve müstehak yerlerin ve göklerin müstakillen sâhibi ve maliki, bütün mahlûkâtın hâliki ancak Allah zül-celâl ve'l-kemâl hazretleridir. Bu kelime-i mübârekeyi tilâvetle, ağzını ve dilini şirkden temizlemiş olursun. Bu kelime-i mübârekeye kalbinle inanır ve dilinle söylersen, işte o zaman kalbindeki küfrü ve taptığın bâtıl ilâhları dışarı atmış, kalbini tevhîd nûruyla yıkayıp, îmân cilâsı ile cilâlamış, muhabbet ateşiyle ısıtıp, hakîkat çerâğı ile îmân meş'alesini yakmış olursun ki, Hak düşmanları ve şeytanlar ne kadar üfleseler de bu îmân meş'alesini asla söndüremezler. Bilakis, onlar üfürdükçe onun nûru ve şevki artar ve o Hak düşmanları ile şeytanları yakar ve kül eder. Böylesine bir îmân meş'alesi giren kalblerde zulmet ve karanlık kalmaz. Şeytan aleyhi'l-la'ne artık orada barınamaz. O îmân, o aşkullah, muhabbetullah ve muhabbet-i Resûlullah, İblis'in o kalbe girmesine dâimâ engel olur. Zaten, şeytan îmân ve islâmı sevmez. Aşk-ı ilâhîden ve muhabbet-i Resûl'den nefret eder. "Gel otur" denilse de, artık orada duramaz ve kaçar gider. İblis, firâra yüz tutunca onun tayfası ve ordusu da onun peşinden giderler. Kibir, ucub, riyâ, hased, gadab, şehvet, makâm hırsı, mal ve mülk toplama özlemi onun tayfaları ve ordusunun kumandanlarıdır. Şeytan, insanoğlunu bu ordularıyla yenmiş ve perîşan etmiştir. Başkumandan olan şeytan gidince hâliyle diğer kumandanları ve orduları da birer birer def' olur giderler. Artık kalb, tevhîd sâyesinde arınmış ve pâklanmış, tevhîd ile îmânın şu'uruna ve islâmın sürûruna ermiştir. İşte o kalb, artık "BEYTULLAH"dır. "LÂ İLÂHE İLLALLAH", o kalbe saltanat tahtını kurar ve o kalb saltanat-ı ilâhiyyenin makarrı ve makâmı olur. O kalbin sâhibi de "HALÎFE-İ HAK" olmağa hak kazanır....

Tevhîd, yalnız dille olursa ağzı ve dili şirk ve küfürden temizler. O sebeble, ağızdan tevhîd edenlere Müslüman kızı verirler. O kimseyi Müslüman mezarlığına gömerler, kendisine islâm muamelesi yaparlar. Bütün bu lutuflar, yalnız ağzıyla yaptığı tevhîdin bereketidir. Ancak tevhîdi kalbiyle yapmadığından münâfıkdır. Yalnız ağzı ile tevhîd ettiğinden dünyâda islâm muamelesi görür ve bir bakıma rahat ederse de, kalbi hâlâ küfürle dolu olduğundan, kalb rahatlığına erişememişdir. Yukarıda da söylediğimiz gibi kalbinde hâlâ nifak vardır. Dâimâ kalbi daralır, sıkılır ve feraha eremez. İnsanın dışı dünyâya ve içi de âhirete remz olunduğundan, bu kabil münâfıklar da yalnız ağızlarıyla tevhîd ettikleri için dünyâda kendisine islâm muamelesi yapılır ama içi küfürle dolu olduğundan âhiretde içi dışına çıkar ve elîm bir azâba müstehak olur. Hattâ böyleleri cehennemin en alt katında hapsolunurlar.
Buraya kadar anlattıklarımızı şöyle bir özetleyelim :
1. Dil ile tevhîd "LÂ İLÂHE İLALLALLAH" lafz-ı şerîfidir.
2. Kalb ile tevhîd, bu lafz-ı şerîfin ma'nâ ve medlûlünü tasdîkdir.
3. Ef'âl ile tevhîd, mü'minlerin birleşmeleridir.
* Tevhîd-i şerîfi, kalb ile tasdîk eder ve fakat dili ile söylemezse, aslında islâm olduğu halde, kendisine kâfir muamelesi yapılır.
* Tevhid-i şerifi, ağzı ile söyler ve fakat kalbiyle tasdîk etmezse kimse münâfıkdır.
* Tevhîd-i şerîfi, ağzı ile söylemediği gibi, kalbiyle de tasdîk etmeyen de kâfirdir.
* Tevhîd-i şerîfi, ağzıyla söyleyip, kalbiyle de tasdîk eden müslümândır.
* Tevhîd-i şerîfi, ağzıyla söyleyip kalbiyle de tasdîk eden ve kalbinde yaktığı tevhîd nûrunu hergün biraz daha arttıran ve o kalbde Allah'dan gayrı ne varsa hepsini çıkaran hem müslüman hem mü'mindir.
* Tevhîd-i şerîfi, ağzıyla söyleyip kalbiyle de tasdîk eden,kalbini mâsivâdan temizleyen ve îmân nûruyla nûrlandıran, aşk ateşini yandıran, Hakk'ı kendisine kendisinden yakın bulan ve aşk-i Habîb'e lâyık olan zevâta da ehl-i ihsân derler. Âşık-ı billah, ârif-i billah, vâsıl-ı ilallah derler. Bend-i Hak, Allah'ın kulu, Allah'ın dostu, Allah'ın halîli, Hakk'ın velîsi derler.

Bütün enbiyâ ve evliyâ tevhîd okumuşlardır. Sen de tevhîd okuyorsun ve okuduğun tevhîd, kelime ve harf bakımından, enbiyâ ve evliyânın okudukları tevhîdin aynıdır. Fakat ma'nâ, ağız ve hâl bakımından senin ve benim okuduğumuz tevhîd ile, enbiyâ ve evliyânın okudukları tevhîd arasında dağlar kadar fark vardır. Her tevhîd ettiğinde, yani her "LÂ İLÂHE İLLALLAH" dediğin zaman hatırına "MUHAMMEDÜ'R-RESÛLULLAH"ı da getir. Mümkünse "LÂ İLÂHE İLLALLAH MUHAMMEDÜ'R-RESÛLULLAH" demeği ihmâl etme! "MUHAMMEDÜ'R-RESÛLULLAH"ı söylemezsen, "LÂ İLÂHE İLLALLAH" dediğin zaman "MUHAMMEDÜ'R-RESÛLULLAH"ı hatırla ki, tevhîdin tam olsun. Allah, nebîlerini anmadan ve hatırlamadan yapılan tevhîdi reddeder. Misal ve isbât mı istiyorsun? Hemen söyleyeyim...Şeytanın rahmet-i ilâhiyyeden koğulmasına sebeb, "Ben, yalnız Allah'a ibâdet ederim. Âdem'e secdeyi kabul etmem" demesi, yani nübüvvet makâmını tanımaması ve inkâr etmesi değil midir? Resûl-i zîşâna îmân ve itâat edilmeden Allah teâlâya îmân ve itâatın reddolunacağına, şu âyet-i kerîme delâlet ve işâret etmektedir :
مَّنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللّهَ
Men yutı'ır resûle fe kad etâ'allâh
Kim, Resûl'e (ALLAH'ın peygamberine) itâat ederse , ALLAH'a itâat etmiş olur.
Hâl böyle olunca, tevhîd ederken mutlakâ Resûl-i zîşânı da zikretmek veya her tevhîdde aleyhissalâtüvesselâm Efendimizi hatırlamak vâcib olmakdadır. Peygamberi zikretmeden tevhîd kâfî gelseydi, İblis'in tevhîdinin de şâyân-ı kabûl olması ve Hak kapısından koğulmaması gerekirdi...
Dilin zikirde, başın fikirde, kalbin ve kalıbın şükürde olsun... Elin kârda, gönlün yarda, gözlerin lutf-i ilâhîye intizârda bulunsun... Varlıkda, darlıkda, bollukda, yoklukda, azlıkda, çoklukda tevhîde devâm et.. Akşam, sabah, gece, gündüz deme her yerde ve her zaman Rabbini zikret!... Rabbini unutma!... O'ndan bir an bile gâfil olma!... Bilmiş ol ki, zikrin a'lâsı "LÂ İLÂHE İLLALLAH"dır. Şartına riâyet ederek yapacağın tevhîd seni yüceltir, yükseltir. O şart da, tevhîdini küçük düşürecek hâl ve hareketlerden sakınman ve kaçınmandır. Evet, tevhîd seni yüceltir, Hakk'a iletir, şekâvetini saâdete tebdîl ve tahvîl ettirir...Şekâveti terket ki, tevhîd sana Burâk olsun, seni Hakk'a ulaştırsın, Sidre'yi geç, Refref-i aşka bin ve Hakk'a vuslat eyle. Bu makâm, sâdece âdemoğluna verilmişdir. Cebrâil aleyhisselamın ve meleklerin makâmları bu yol üzerinde "sidre-i müntehâ"dır, aşkdan evvel gelen meyl ve muhabbet makâmıdır. Sevgi, aşk, sır, hayret ve vuslat makâmı yalnız "Hazret-i İnsan"a bahş ve ihsân buyurulmuşdur...
Kalbini bâğ‐ı cinân et ravza‐i tevhîd ile
Can dimâğın kıl mu'attar nefha‐i tevhîd ile
Ka'be‐i nûr‐i siyâhın bî‐nihâyet yolları
Kat’eder erbâb‐ı aşk bir lemha‐i tevhîd il
Her ne denlü rû-siyâh ettiyse ısyânın seni
Ağarır bî‐şek yüzün bu garra‐i tevhîd ile
Mâverâ‐yı ins ü cinni seyredip arşa çıkar
Kim ki mi’râc eylediyse cezbe‐i tevhîd ile
Ey Niyâzî ârif‐i billâh gönülden selb eder
On sekiz bin perdeyi bir lem’a i tevhîd ile
Bu yazı, Muzaffer Efendi Hazretlerinin İRŞAD adlı eserinden iktibâs edilmişdir...Daha önce yine Efendi Hazretlerinin eserinden iktibasla "KELİME-İ TEVHÎD VE BAZI HASSALARI" başlığı ile yayınladığımız yazıyı da tavsiye ederiz...