Timur'u Getiren Kimdi Götüren Kimdi?

6 Ağustos 2019 tarihinde yayınlanmıştır.

Hikmet
Muhakkak ki, her şeyin bir zâhiri olduğu gibi bir de bâtını vardır. Hâdiselerin de zâhîrî sebebleri olduğu gibi bâtınî sebebleri de vardır. Halk, hâdiselerin yalnız zâhirî sebebleri üzerinde durur ve olanı biteni hep bu sebeblere göre îzâh eder. Ârifler ise zâhirdeki sebeblerle pek uğraşmazlar, bâtındaki hikmetlere nazar ederler.

Ehlullahın beyânına göre, bu dünyâda hükümrân olan kim varsa hepsinin de manevî âlemde bir idârecisi vardır. Hükümrân olan kişi kâfir de olsa, zâlim de olsa böyledir zîrâ Cenâb-ı Hakk bu dünyânın işlerini bir takım velîlerine tevdi etmişdir. Bu velîler tıpkı Kur`ân-ı Kerîm'deki Hızır ile Mûsâ kıssasında Hızır aleyhisselâmın yaptığı gibi, akılla îzâhı mümkün olmayan ve zâhirî sebeblere açıklanmasına imkân bulunmayan bir takım işleri îfâ etmekle görevlendirilmişlerdir. Ne var ki bu velîler, tıpkı Hızır gibi gizlidir, halk onları tanımaz, bilmez. Onları ancak onlar gibi Hakk'a karîb olan evliyâullah tanıyabilir.

Timur'un Anadolu'ya gelip Yıldırım Bayezid'i büyük bir hezîmete uğratması ve Osmanlı Devletini darmadağın etmesi târihimizin en mühim hâdiselerinden biridir. Bu hâdisenin zâhirî sebebleri ma'lûmdur ve burada onları saymaya lüzûm yokdur. Bâtınî sebebi ise, Yıldırım Bayezid'in kazandığı zaferlerin sarhoşluğu ile kuvvet ve kudretine mağrûr olması, kibirlenmesi, böbürlenmesi ve sâhib olduğu gücü kuvveti kendisinden bilmesi, bunlar yetmezmiş gibi kendisine nasîhat eden ve doğru yolu gösteren Emîr Sultan Hazretleri gibi bir velînin nasîhatlerine kulak tıkamasıdır. Yıldırım Bayezid bir ara o derece şımarmış ve enâniyyete kapılmışdır ki, av köpeklerinin tasmalarını bile altından yaptırmışdır. Bu şımarıklığının cezâsı olarak Cenâb-ı Hakk ona Timur'u musallat etmiş ve yaşattığı hezîmetle, bütün mülkünü elinden alarak, vaktiyle mağrûr olduğu gücün ve kuvvetin zannettiği gibi kendisinden olmadığını, Allah tarafından kendisine bahşedildiğini, ona pek acı bir şekilde göstermişdir.
Diğer tarafdan, Timur, Ankara Savaşından sonra Anadolu'ya tamâmen hâkim olduğu halde, hiç beklenmedik bir zamanda ordusunu geri çekmişdir. Târihçiler bunun zâhirî sebebleri üzerinde uğraşadursunlar, gelin biz bâtındaki sebebi îzâh eden Evliyâ Çelebi'nin neler söylediğine bakalım :  
Timur, Acem diyârından hurûc idüp Bursa üzre gelirken Hazret-i Emîr'e derler kim: "Sultânım, Bursa üzre bâgî geliyor. Ahvâl-i fukarâ neye müncer olur" derler. Emîr de eydür: "Tahta'l-kal'a sâhibi işini bilir. Eskici Koca'ya ve Hazret-i Hızır'a ısmarlamışdır. Anlar ser-i kârda me'mûrlardır. Anlar billir" derler. Âhir-i kâr Yıldırım Bayezid Hân münhezim olup âhirete intikâl etdikden sonra Emîr Sultân bir tezkire tahrîr edüp "Var şu varakı Timur ordusunda bir Koca Eskici vardır, ana teslîm eyle. Bu menzilden hareket buyursunlar" deyu bu tezkireyi bir fukarâsına verüp der-akab dervîş tezkireyi Eskici Koca'ya teslîm edince "Azîz Hazretleri öyle mi buyurdular. N'ola bu mekândan kalkalım" deyu iğnesin başına sokup gayri âletlerin torbasına koyup kalkınca azametullah Timur ordusunda bir kurulmuş hayme ve hargâh kalmayup cümle asker-i Timur ol mahalden nakledüp  gürûh gürûh giderler. Meğer ol eskici kutbu'l-aktâb imiş.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri, dünyâyı gerçekde kimlerin idâre ediyor olduğunu şöyle bir teşbîhle îzâh buyururlardı : 
Bir tasa kepçe ile çorba konulduğunda, çorbayı koyan kepçe midir, yoksa kepçeyi tutan kol mudur? Bazı insanlara kepçe vazîfesi verilmişdir, o kol onu nasıl isterse öyle kullanır. Dünyâyı idâre ediyor görünenler, ne yaptıklarını, niçin yaptıklarını bilmezler, dünyâyı asıl idâre eden evliyâullah, onlara yaptırırlar, onları âlet olarak kullanırlar.
Efendi Hazretleri, bu mes'eleyi îzâh için, Sûre-i En'âm'daki " وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَٓا اِلَّا هُوَۜ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ وَمَا تَسْقُطُ مِنْ وَرَقَةٍ اِلَّا يَعْلَمُهَا وَلَا حَبَّةٍ ف۪ي ظُلُمَاتِ الْاَرْضِ وَلَا رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍ" âyet-i kerîmesine işâret ederek, "Bu âyet-i kerîmede, Allah'ın izni olmadan bir yaprak bile yere düşmez buyruluyor, öyleyse kim kendi başına bir iş yapabilir?" buyururlardı.

Bulan cem'iyyet‐i kübrâ olur sâf
Vücûdu olur anın "hâ" ile "kâf
Diliyle eylemez da'vâyı merdî
Gönülde himmetidir "nûn" ile "kâf"
Olur zâtı bu mevcûdâtın ol cân
Olur bu kevn ana a'zâ vü evsâf


www.muzafferozak.com
Listeye geri dön