1 Ekim 2024 tarihinde yayınlanmıştır.
Vaktiyle Trabzon'da bir tüccar varmış. Bu adam parayı çok sever, paracıklarına hiç kıyamaz, ne kendi yer, ne de başkasına yedirir, paraları habire istifler dururmuş. Bir gece rüyâsında ona demişler ki "Topladığın paraları yiyemeyeceksin, onları İskenderiye'de Hacı Mehmed Efendi nâmında birisi yiyecek". Adam sabah kalkmış, canı bu rüyâya çok sıkılmış. "Benim paramı Hacı Mehmed yiyecek ha, eşeğin ayağını yesin o" demiş ve büyük bir taşı oydurup, altınlarını taşa doldurmuş, taşa horasan çektirmiş ve taşı kaldırmış denize atmış. "Haydi Hacı Mehmed yesin bakalım paraları. Ben yemediğim parayı ona mı yedireceğim. Ne ona ne bana" demiş.
Bir müddet sonra bir iş için İskenderiye'ye gitmesi îcâb etmiş. Oraya varınca bir müddet önce gördüğü rüyâyı hatırlamış ve "Gelmişken şu Hacı Mehmed'i bulayım, bakayım kimmiş bu bizim paraları yiyecek olan adam" demiş ve araya araya Hacı Mehmed'i bulmuş. Hacı Mehmed kalaycıymış, oturmuş kalay yapıyormuş. Aaaa, bir de ne görsün, Trabzon'da denize atmış olduğu taş İskenderiye'de Hacı Mehmed'in dükkânının kepenginde dayalı duruyor. Adam, gözlerine inanamamış ve Hacı Mehmed'e "Sen bu taşı nereden buldun?" diye sormuş?. Kalaycı, "Ben bu taşı deniz kenarında buldum, gemiciler yelken basmışlardı. Denize açılırken taşı safra olarak karaya attılar, bırakdılar. Bakdım, taşın şekli şemâili hoşuma gitti, ben de aldım buraya getirdim" demiş. Hasîs tüccar, akla durgunluk veren bu hâdise karşısında insâfa gelmiş ve kalaycıya taşı kırmasını söylemiş. Kalaycı "Niye kırayım, ne güzel taş" diye itiraz edince adam, "Yâhu sen ben dinle, kır onu" diye ısrar etmiş. Kalaycı taşı kırınca içinden şarr diye altınlar boşalmış. Hacı Mehmed, bu işe şaşmış kalmış ve "Sen nereden biliyordun bu taşın içinde altınların olduğunu?" diye sormuş. Adam hâdiseyi anlatmış ve "Sen yemeyesin diye ben bu taşı tâ Trabzon'da denize atmışdım, bu senin kısmetin olduğu için, Allah senin ayağına gönderdi" demiş.