Traditional Art Festivali 1978

19 Ocak 2015 tarihinde yayınlanmıştır.

Muzaffer Efendi
Plak Kapağı

1978 yılında, Muzaffer Efendi Hazretleri, Cherif Khaznadar tarafından organize edilen Traditional Art Festivaline (Festival des Arts Traditionnels) davet edilir. Yirmi iki ihvânı ile bu festivale iştirak eden Efendi Hazretleri müşâhedelerini "Aşk Yolu" isimli kitabının giriş kısmında şu şekilde beyan etmişlerdir...


TRADITIONAL ART FESTİVALİ 1978

1978 yılı şubat ayı başında, 5. Traditional Art Festivaline davet edilmiştim. 22 talebemle bu davete icabet etmek üzere Almanya'ya gittim. Berlin'deki büyük opera binasında bir gösteri olarak Halvetî âyin-i şerîfini icrâ ettik. Geleneksel evliyâullah âyin-i şerîfleri, Türk Tekke Müziği ile bezenmiş olduğundan, bu gösteri sırasında da Yûnus Emre, Hacı Bayrâm Velî, Eşrefoğlu Rûmî ve diğer büyük Türk mutasavvıflarından bazılarının nutuklarını besteleri üzere okuduk ve geniş bir ilgi ve sevgi ile karşılandık.

1500 kişilik opera binası tıklım tıklım dolmuş ve oturacak yer kalmadığından bir çokları da dışarıda kalmıştı ki. yer bulup giremeyenlerin içeridekilerden çok fazla olduğunu sonradan idârecilerden öğrendim. Tarîkatlar hakkında bilgisi olan veya olmayan bu büyük kalabalık arasında bir çok Avrupa milletlerine mensûb şahsiyetler bulunuyorlardı. Tahmîn ve takdîr buyurulacağı vechile, âyin-i şerîfe "tevhîd" ile başlandı. Şâyân-ı dikkattir ki, hazır bulunanlardan büyük bir çoğunluğu bizimle birlikte "tevhîd" ediyorlar, "tevhîd" etmesini bilmeyenler de vakûr bir sessizlik içinde, hattâ nefes almaktan çekinircesine bizi izliyorlardı.

Elâ Bi Zikrillâhi Tatmeinnul Kulûb - Sûre-i Ra'd, 28.Âyet
"Tevhîd"den sonra "devrân" için ayağa kalkıldığında, opera binasını dolduranların bizimle birlikte "zikr"e iştirâk ettiklerini sonsuz bir heyecân ve hayrânlıkla fark ve müşâhede ettim. O büyük kalabalık âdeta "tevhîd"e susamıştı ve bize iştirâk etmek sûretiyle bu susuzluklarını gidermeye çalışıyorlardı. Malûm olduğu vechile, Avrupa'nın hemen hemen bütün üniversitelerinde İslâm-Türk tarîkatleri hakkında tedrîsât yapan kürsüler vardır ve bu yüksek öğretim kurumları, İslâm-Türk tarîkatleri ve diğer dinlerin tasavvuf hareketleri etrâfında devamlı etüdler, araştırmalar ve incelemeler yaparak büyük halk kitlelerine bu konularda geniş ve etraflı bilgiler sunmakta, ilmî mukâyeseler yapmaktadırlar. Bu sebeble, Avrupalılar gerek tasavvuf ve gerekse tarîkatler hakkında bilgi sâhibi bulunmaktadırlar. Ne var ki, eğiticileri kadar öğrencileri de, müktesebâtlarını ilmî ve nazarî bakımlardan derinleştirmişlerse de, pratik uygulamaları görememişlerdi. İşte biz, böyle bir topluluğa ilmî ve nazarî bilgilerini amelî olarak gösteriyor, uygulamaları sunuyorduk. Bu sebeble,  ilmen öğrendiklerini gözleriyle de görmek kendilerini teshîr etmiş ve gösterilerimize hayrân kalmışlardı. Okuduğumuz ilâhîler o büyük topluluğu sanki büyülemiş ve dervîşlerin vecd ü istiğrâk içinde katıldıklan âyin-i şerîf, onları da vecde getirmiş ve gerçekten coşturmuştu. 1500 kişinin aşk ve şevk ile iştirâk ettikleri zikir ve tevhîd sırasında koca salon ALLAH ve HÛ nidâları ile inliyordu. Cidden ve hakîkaten görülecek muhteşem bir manzara ile karşı karşıya idik. Zikir,devrân ve âyin-i şerîf bittiğinde o muazzam kalabalık öylesine cûş u hurûşa gelmişdi ki, çılgınlar gibi el vurarak bizleri alkışlıyor ve böylece takdîr ve hayrânlıklarını belirtmek istiyorlardı. ALLAHUEKBER nidâsı ile bu alkış tûfânı kesilmiş, gösterinin dînî bir âyin olduğu ve alkışlanmaması gerektiği halka duyurulmuştu. Hazır bulunanları selâmlayarak dervîşlerimizle birlikte çekildiğimiz halde halk salonu terketmiyor, ara verdiğimizi ve yeniden ortaya çıkacağımızı sanarak bekleşiyorlardı. Merâsimin bittiği defâlarca anons edilerek halka anlatılabildikten sonra gruplar halinde bulunduğumuz salona geldiler ve bizleri ayrı ayrı tebrîk ederek takdîrlerini belirttiler. O anda bana öyle geldi ki, bu büyük kalabalık "tevhîd" nûruna boyanmış ve "tevhîd"de toplanmıştı. Bu büyük ilgi ve sevgi açıkça gösteriyordu ki Kilise, Avrupa halkının dînî duygularını tatmîn edebilmekte cidden âciz kalmıştı. Bu kutsal duygu ve heyecânı hazır bulunanlara evliyâullah âyin-i şerîfi ile sunulan "tevhîd" duyurmuş ve doyurmuştu. Tevâcüd bile olsa, onları gaşyetmiş hakka ve hakîkate yaklaştırmıştı.


Fransa seyahatinden bir kare
Bir günlük istirâhatten sonra Paris'e müteveccihen Fransa'ya ve oradan da Festivalin yapıldığı Rennes şehrine götürüldük. Söylenildiğine göre Rennes şehri, Fransa'da Hristiyanlığın başşehri idi. Davet edildiğimiz Belediye Sarayında, bizleri bizzat Rennes Şehri Belediye Başkanı karşılayarak beyân-ı hoş-âmedî eyledi ve bizimle birlikte festivale iştirak eden diğer grupları da tebrîk etti. Yaptığı kısa konuşmadan sonra, festivale katılan diğer milletlere mensûb gruplara bir ziyâfet verdi. Rennes şehrinde üç gün ve üç gece kaldık. Tıpkı Almanya'da olduğu gibi Rennes şehrinde de bize tahsîs olunan meydanda yaptığımız zikir meclisine bizi seyreden halk da coşkunlukla iştirâk etti. Gündüzleri istirâhat ediyor ve geceleri zikrullah ile geçiriyorduk. Nâçiz şahsımla ilgili bir övünme vesîlesi olmadığı icin rahatlıkla ve iftihârla kaydedebilirim ki, "zikir" ve "tevhîd" nûrlarına kapılan halk, her defâsında daha büyük bir aşk ve şevk ile vecde geliyor ve bizimle birlikte "zikr"e iştirâk ediyordu. Âyin-i şerîfler bittikten sonra çevremde toplananlar, "tevhîd" ve "tasavvuf" hakkında sorular soruyor, müşkillerini halle çalışıyorlardı. Bazılarının da belli etmemeye özen göstererek bizi imtihan etmeye özendikleri de elbette dikkatimizden kaçmıyordu. Fakat mutlak ve muhakkak olan şuydu ki, cinsi ve mezhebi ne olursa olsun, halkda ALLAH demeye büyük bir heves ve arzu vardı.

Bir gece, şöyle bir soru ile karşılaştım:


- Siz, müslümân olduğunuz halde, hiçbir fark gözetmeksizin Hristiyanları da meclisinize kabul ediyor ve onların da zikretmelerine müsâade ediyorsunuz. Bunun sebep ve hikmetini açıklayabilir misiniz?


Cevap verdim :


- Ben fakîr, bir müslüman ve bir şeyhim. ALLAH diyen herkesi meclisime kabul eder, ALLAH derim ve ALLAH dedirtirim.


Bu cevâbım, soru soranı tatmîne kâfî geldi sanırım. Kaldı ki, bütün peygamberlerin vazîfeleri de, halka ırk, renk ve cins farkı gözetmeksizin LÂİLÂHEİLLALLAH dedirtmektir. Bizler de, eIhamdülillah nebîlerin vârisleri olduğumuza göre, bütün insanlara "tevhîd" ettirmek elbette ve elbette başlıca görevimizdir. Şu gerçeği kesinlikle açıklamakta fayda görürüm ki, Rennes şehrinde ve Paris'de bulunduğum müddet içinde, halkın "tevhîd"e ve zikre hakîkaten susamış bulunduğunu müşâhede ve tesbît ettim. Hemen ilâve etmeliyim ki, gerek Rennes'de ve gerekse Paris'de yayınlanan bazı gazete ve dergiler, bizlerden sitâyişle bahseden haberler ve yazılar yayınladılar. Bu cümleden olarak İstanbul'da münteşir Dünya Gazetesi, Paris muhâbirine atfen ve Fransız yayın organlarından iktibâsen (DERVİŞLERİMİZ AVRUPAYI BÜYÜLEDİ) başlığı altında zikir meclisimizin resmini de neşrederek şu haberi verdi :

Fransa'nın Rennes kentinde yapılan Geleneksel Sanat Festivaline katılan Türk dervîş grubu, büyük ilgi toplamış ve Tekke Müziği eşliğinde yapılan gösteriler, Fransızların olduğu kadar, festivale katılan diğer ülke gruplarının da beğenisini kazanmıştır. Ayrıca, gösteriye Fransız basını da büyük ilgi göstermiştir. 5. Rennes Festivaline bu yıl 25 ülkeden gelen müzik ve dans grupları katılmıştır. Festivali izlemeye gelenlerin de 15 binden fazla olduğu, geçen yıl ise bu sayının 12 bin kadarla kaldığı belirtilmiştir. Türkiye adına katılan grubun gösterileri için gözlemciler şöyle demişlerdir : Dervîşler, Türk Dînî Mûsikîsinin en görkemli gösterilerini sunuyorlar. Etkilenmemek ve hayrân kalmamak olanaksız. Özellikle Tanrı'ya yakarırken secdeye kapanmaları, avuçları ile yere vurmaları ve vecd içinde devrân etmeleri sevredenlerin tüylerini diken diken ediyor. Festivalin en gözde gruplarından biri kuşkusuz bu dervîşlerdi ...
Zikrullah - Rennes
Bizlerden övgü, sevgi ve ilgi ile bahseden Avrupa gazete ve dergilerini okudukça ve hakkımızda yazılan ve söylenilenleri dinledikçe, ben ve benim gibi düşünenierin ne derece mütehassis olduğumuzu saklamağa lüzum görmüyorum. Zîrâ Avrupa halkına bizleri bu derece parlak gösteren kendi hünerlerimiz değil, "tevhîd"in ve "zikrullah" meclislerinin nûrları olduğu ve 25 ülkeden gelen gruplarla 15 bin küsur seyircinin gözlerini kamaştıran nûrun da aynı nûrun pırıltıları bulunduğu tabiî ve âşikârdır. Evet, tekrar tekrar iddiâ ve ısrâr ediyorum : Avrupa ve Avrupalı "tevhîd"e gerçekten susamıştır.

Okunan ilâhîlerin ma'nâsını bilmedikleri ve medlûllerini anlayamadıkları halde, Türk Tekke Müziğinin benzersiz ritminin ve âhenginin etkisinde kalıyor ve cidden duygulanıyorlardı. Eğer okunan ilâhî ve kasîdelerin ma'nâlarını bilseler ve mesela Hazret-i Yûnus'un nefeslerindeki veciz ve belîğ ifâdeyi anlayabilselerdi, kim bilir ne hâle geleceklerdi? Mutlak ve muhakkak olan husus şu idi ki, "tevhîd" onları gerçekten büyülemiş, erkân-ı evliyâullah hepsini mest ve hayrân etmişti. Kimliklerini, kişiliklerini, kültürlerini ve dînî inanışlarını unutuvermişler, âdetâ kendilerinden geçmişler ve biz dervîşlerin aramıza katılarak bizimle birlikte devrâna iştirâk etmişler, aşk ve şevk ile "tevhîd"de birleşmişlerdi.

Efendi Hazretleri Rennes'de ihvânı ile
Bu seyahat sırasında, yine davetli olarak gidilen, meşhûr Mont-Saint-Michel Manastırında, başrâhip ile Efendi Hazretleri arasında yaşanan çok özel bir hâtırayı da, daha önce yazdığımız şu blog sayfasından okuyabilirsiniz...

Fransız Papaza Hediye Edilen Tabağın Sırrı

Fransa'da icrâ edilen âyin-i şerîflerden biri Fransız yönetmen Pierre Marie Goulet tarafından filme alınmışdır...Aşağıdaki videoda bu zikrullah kaydını bulacaksınız...



Bu "zikrullah"a ait ses kaydını da sizlerle paylaşmak istiyoruz...



Bu seyahat sırasında stüdyoda kaydedilen ve daha sonra albüm olarak da yayınlanan diğer bir "zikrullah" kaydını da sizlerle paylaşalım...
Listeye geri dön