14 Ocak 2022 tarihinde yayınlanmıştır.
Önceki yazımızda irfândan bahsetmişdik, irfânın ne ma'nâya geldiğini bir nebze îzâh etmeye gayret etmişdik. Şimdi yine irfândan bahsedeceğiz ve hepsi de aynı kökden gelen ârif, marifet, meârif gibi dilimizde yer etmiş bazı kelimelere ve tabirlere göz atacağız.
Hepsi de "arefe عرف" kökünden gelen bütün bu kelimeler, Türkçemizde yer etmiş yani Türkçeleşmişdir. Üstelik ma'nâ bakımından da yerleri doldurulamayacak kadar kıymet kazanmışdır. Bazılarının anlamları oldukça genişlemiş, Arapçadaki ma'nâlarından öteye geçmişdir. Yine bu kelimelerle bir takım deyimler yapılmış, darb-ı meseller îrâd edilmişdir. Meselâ bir kimsenin anlayışının kıt olduğunu ifâde etmek için, "irfânsız" denilmişdir. İrfânsız demek, bilgisiz demek değildir, bilgiyi nerede kullanacağını bilmeyen, nerede ne yapacağını bilmeyen demekdir. Yine bir darb-ı mesel olarak, "Ârife tarîf gerekmez" demişlerdir. "Tarif" ile "Ârif" aynı kökdendir, biri fiil biri ism-i fâildir. Diğer bir darb-ı mesel de Arapça'dan tercüme olarak, "Ârife işâret yeter" sözüdür. "Ârif olan anlar" yâhud "Ârif olan anlasın" sözleri de bize mahsûs tabirlerdir.
İrfân deyince hemen aklımıza gelen kelime marifetdir. Marifetin bir kaç ma'nâsı vardır. Esas ma'nâsı irfâna konu olandır. Yani her ne şey ki irfâna müteallikdir, o marifetdir. İlme müteallik olan her şeye malûmât denildiği gibi. Rûhî'nin şu beyti bu ma'nâya işâret eder :
Ma'rifet olmayıcak bir kişide ey Rûhî
Câhilin başı göğe erse yine câhildir
Marifetin bir de mecâzî ma'nâsı vardır ki bu Türkçemize mahsûsdur. O da beceri, sanat, hüner, mahâret, ustalık demekdir. "Ne marifetli adam" derken, "ne becerikli adam", "ne usta adam" demek isteriz. "Marifet iltifâta tâbidir" darb-ı meselindeki marifet de bu ma'nâyadır. "İlgi, alakâ gösterilmeyen, kıymet verilmeyen hiç bir sanat gelişmez" demekdir.
Ma'rifet iltifâta tâbi'dir
Müşterisiz metâ' zâyi'dir
Marifeti bir de aksi ma'nâda kullanırız. "İyi halt etdin!" diyecek yerde, "İyi marifet yapdın!" deriz, Yâhud "Bu iş filancanın suçudur" yerine "Bu iş filancanın marifetidir" deriz.
Ma'rifetin en derin ma'nâsı hiç şübhesiz tasavvufî ma'nâsıdır. Tasavvufda marifet, marifetullah ma'nâsına gelir. Yani marifet Allah'ı bilmekdir. Marifet sâhiblerine ârif-i billah yâhud kısaca ârif denir. Çoğul olarak kullanılacaksa urefâ denir. Yûnus Emre'nin şu beytinde marifet bu ma'nâyadır :
Şerî'at tarîkat yoldur varana
Hakîkat ma'rifet andan içerü
Bir de marifetin çoğul hâli olan maârif kelimesi vardır ki bu artık neredeyse unutulmuşdur. Meselâ şimdiki Eğitim Bakanlığının adı, eskiden Maârif Vekâleti idi. Eğitimcilere maârifçi denilirdi.
Dilimizde aynı kökden gelen başka kelimeler de vardır. Meselâ tarîf, bildirmek demekdir, muârefe, karşılıklı olarak birbirini tanıma, bilme demekdir, ma'rûf bilinen, belli ma'nâsınadır.
İrfân ve marifet, edebiyâtımızda da geniş yer tutar. Hiç bir şâir, hiç bir edîb yokdur ki, bu kelimelerin zengin ma'nâlarından istifâde etmiş olmasın, yazılarını ve şiirlerini bunlarla süslemiş olmasın. Hele de sôfîler, ârifler, Allah dostları. Onlar, irfân ehli olduklarından, eserlerinde en çok irfândan ve marifetden bahsetmişlerdir.
Ârifin mutlak kelâmın duymaya irfân gerek
Sırr‐ı muğlâkdır gönülde zevk ile vicdân gerek