7 Şubat 2021 tarihinde yayınlanmıştır.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :
Allah Âdem'i halk etdiği vakitde, üç nûr halk etdi, üç de zulmet halk etdi. Âdem aleyhisselâm bakdı, üç tâne nûr, dedi ki, "Allah sizi ne kadar kudsî, mukaddes yaratmış. Sizin isimleriniz nelerdir, bana haber verin" dedi. Nûrun bir dedi ki, "Benim ismim akıldır". "Makâmın neresidir?" diye sordu. "İnsanın kafasıdır" dedi. "Âdemin kafası". İkinci nûra sordu, "Senin ismin nedir? Makâmın neresidir?". O da dedi ki, "Benim ismim hayâdır, benim makâmım gözdür". Üçüncü nûra sordu, "Senin ismin nedir? Senin insanın vücûdundaki makâmın neresidir?". Dedi ki, "Benim ismim merhametdir, ben insanın, âdemin kalbinde bulunurum" dedi.
Sonra Âdem döndü sol tarafına, üç tâne zulmet gördü. Allah dedi ki sor onlara da, nedir onlar diye. Âdem sordu, dedi zulmetin birine, "Senin ismin nedir? Ne kadar çirkin yaratılmışsın. Ne kadar kötüsün sen. Çirkin yaratılmışsın. İsmin nedir, makâmın neresidir?". "Benim ismim kibirdir" dedi bir tânesi. "Benim makâmım da insanın başıdır" dedi. Hazret-i Âdem dedi, "Sus! Yalan söyleme! İnsanın başında akıl bulunur. Senin ne işin var orda". "Evet" dedi, "İnsanın başında akıl bulunur ama, aklı gitdi mi yerine ben kâim olurum" dedi. İkinci zulmete sordu, "Senin ismin nedir? Makâmın insanın neresindedir?". O dedi ki, "Benim ismim tama'dır ve insanın gözünde bulunurm" dedi. Hazret-i Âdem dedi ki, "Sus! Yalan söyleme! İnsanın gözünde hayâ bulunur". "Evet" dedi, "İnsanın gözünde hayâ bulunur ama hayâ gitdi mi yerine ben kâim olurum" dedi. Üçüncü zulmete sordu, "Ne kadar çirkin yaratılmışsın, senin makâmın neresidir, ismin nedir?". "Benim ismim haseddir. Benim makâmım insanın kalbidir" dedi. "Ben bir kalbe girdimmi felâket yaparım" dedi. "Sus! Kalbde merhamet bulunur". "Evet" dedi, "Merhamet gider onun yerine ben kâim olurum o vakit".
Efendi Hazretleri, bunu uzun bir sohbetin ortasında böylece anlattıkdan sonra "Çooook şerhetmek lâzım bunu, fakat bu kadarla geçiyorum, kâfî" buyurdular. Hakîkaten de bu üç nûrun ve üç zulmetin uzun uzun şerh edilmesi lâzımdır. Denizden bir katre misâli şerhine gayret edelim :
Üç nûrdan biri olan akıl, sôfiyye lisânında "akl-ı meâd" denilen akıldır ki insan bu akıl sâyesinde eğri ile doğruyu, hak ile bâtılı, hayır ile şerri ayırd eder. İşte bu akl-ı meâd sâyesindedir ki insan Allah'ı tanır ve bilir. "Men arefe nefseh fe kad arefe rabbeh / Nefsini bilen Rabbini bilir" sözündeki marifet, işte bu akla taalluk eder. Zîrâ bu akıl tefekkür kâbiliyyeti ile insana kendi aczini bildirdiği gibi, kendisini yaratan ve gözeten Hakk Teâlâ'yı da bildirir. İşte bu yüzden akıl ile îmân dâimâ bir arada bulunur. Aklın diğer bir cinsi daha vardır ki, ona akl-ı meâş derler. Sâdece nefsinin menfaatini düşünen bu akıl, akl-ı meâdın emrinde olmazsa insanı kibre düşürür ve tıpkı şeytan gibi insanı Allah'dan uzaklaştırır. Nitekim şeytan kibre düşdüğü için rahmet-i ilâhiyyeden tard olunmuşdur.
Üç nûrdan ikincisi olan hayâ, îmânın bir cüzüdür. Zîrâ îmân sâhibi bir insan, Allah'ın kendisini dâimâ gördüğünü hattâ kalbinden geçenleri dahî bildiğini bildiği için hayâ sâhibi olur ve bu yüzden de Allah'ın men ettiği işleri yapmaz, Allah'ın emirlerini terketmez. Allah'dan hayâ etmeyen bir kimse ise, her türlü kötülüğü işleyebilir, şahsî menfaati için her türlü denâeti irtikâb edebilir.
Üç nûrdan üçüncüsü olan merhamet de îmânın alâmetidir. Kalbinde merhamet bulunan insan, güçsüze yardım eder, düşeni kaldırır, muhtâca el uzatır, ağlayanın gözyaşını siler hattâ bütün mahlûkâta şefkat gösterir. Merhametden mahrûm olanlar ise yalnızca kendi menfaatlerini düşünen hayvanlar gibi hattâ onlardan da alçakdır.