16 Eylül 2023 tarihinde yayınlanmıştır.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :
Nasıl ki kirli pis bir hâneye, bir eve pâdişah yâhud reisicumhur yâhud yüksek mevkîde bulunan kimse gelmediği gibi, girmediği gibi. Reisicumhurun gireceği evi temizlerler, süpürürler. Büyük bir kimsenin geleceği evi süpürürler. Halbuki reiscumhur olsun, pâdişah olsun, paşa olsun, kıral olsun, ne olursa olsun, bizim cinsimizden olan mahlûkdur. Yani evveli vardır, âhiri vardır. Onun da evveli menî, âhiri ölecek toprak olacakdır. Îmân ise bir cevherdir ki, bu cevher ebedî saâdeti hazırlar. Elbet ki bunun bulunacağı mahal, bulunacağı evin tathîr olunması, temiz olması lâzım. Kalb temiz olmayınca îmân oraya girmez. Îmân girmeyince, o vücûd, îmânsız vücûd, hayvan gibi olur, yâhud hayvandan daha ednâ ve eşnâ olur, daha alçak olur, daha denî olur.
Kalbe îmân girmesi için îmânın bulunacağı yerde bulunmayacak olan sıfatların çıkması lâzım. Buna kalb marazı diyorlar, kalb hastalığı, manevî yani doktorların bakdığı kalb hastalığı değil. Manevî maraz, kalb hastalığı. Bunlar yedi tâne. Bunlardan bir kaç tânesini bundan evvelki haftalarda size saymışdım. Bugün üzerinde duracağım bir tânesi de ucub, ibâdete güvenme. Kalb marazından bir tânesi de yapdığı ibâdete güvenme. Allah'a güvenmiyor, ibâdetine güveniyor. Geçen hafta buna bir misâl vermiş idik. Halbuki güvenilecek zât-ı akdes, Allahu Zü'l-Celâl Hazretleri. Çünkü hiç bir kimse ibâdet sebebiyle cennete gitmez. Cennât-u âliyât, ebedî saâdet, ebedî nimet, ancak Allahu Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerinin yani yerin göğün sâhibinin, bizi halk eden Allah'ın fazl u keremiyledir. Cehennem denilen makarr ki, me'vâ ki, yer ki, bu da günah mukâbilinde değildir. Allah'ın adâletinin tecellîsidir.
Kalb temiz olmayınca îmân oraya girmez. Bu sıfatlardan bir tânesi de ucub. Bu ucub, ibâdete güvenme. İbâdetine güveniyor. Halbuki Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ki Peygamber'in abdiyyeti, ibâdetle mükellef olması ve resûllüğünden evveldir. "Eşhedü en lâ ilâhe ilallallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve resûluh".
Bu sözü böyle söylediğin gibi kalbinle de inanacaksın, kalbe indireceksin bunu. "Eşhedü"nün manâsı, gençler size söylüyorum, büyüklerimiz biliyorlar ma'nâsını, "eşhedü", ben şehâdet ederim, "en lâ ilâhe illallah", Hakk'dan başka, Allah'dan başka ibâdete lâyık bir mabûd yokdur. "Lâ şerîke leh", şerîki, nazîri yokdur. Ortağı yokdur yani. "Ve eşhedü", ben şehâdet ederim "enne Muhammeden abduhû ve resûlüh", Muhammed aleyhisselâm Allah'ın kuludur ve Allah'ın resûlüdür, nebîsidir. Resûlullah'ın abdiyyeti, ibâdetle mükellef olması, risâletinden evvel geliyor. Binâenalâzâlik hangi ibâdetine güveneceksin?
Ekseri nâs böyle. Kötülüğü yapmış kırk sene, elli sene, içki, fuhşiyyât her şeyi yapmış yapmış. Kırkıncı senesinde sofu oldu, tövbe etdi, çekildi. Başlıyor halkı kötü görmeye. Başlıyor ibâdetine güvenmeye. Sanki cennetin anahtarını kendi eline aldı. Hiç kimse mekr-i ilâhîden kurtulamaz, Allah'ın mekrinden. Allah'ın mekrinden korkacaksın. Son nefesde ne olacağımız malûm değil. Her namazda, her duâda, her ânda kalbin titreyecek, "Yâ Rabbi îmânımı yoldaş etmezsen ebedî hayâtım mahv u perîşân olur. Bana îmânımı, ibâdetimi yoldaş et" diyeceksin.
Görmüyor musun namazı? Namazın manâlarını oku. Günde beş vakit namaz var, kırk rekat var. Her rekatda bir defa Allahu Teâlâ Hazretlerine duruyoruz kıyâmına, "اِيَّاكَ نَعْبُدُ iyyâke na'büdü, yâ Rabbi ancak sana ibâdet ediyor, وَاِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُۜ ve iyyâke nesta'înü, senden yardım istiyoruz". Dikkat et, "Yâ Rabbi sana ibâdet ediyoruz, bu ibâdeti yapmak için senden yardım istiyoruz. Bize bu hidâyeti vermezsen, ibâdet lezzetini tattırmazsan, bizi ibâdetinde kullanmazsan, biz sana ibâdet yapamayız, huzûrundan kovuluruz" diyorsun. "İyyâke na'büdü ve iyyâke nesta'înü"nün manâsı bu. "اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۙ ihdine's-sırâta'l-müstakîm, bizi dîn-i islâmda sâbit-kadem et, beni îmân ile göçür" ma'nâsına, yani "îmânla çene kapayayım ben". Peygamberler titremişler, korkmuşlar. Peygamberler, ulü'l-azm peygamberler! Koskoca Yûsuf Peygamber, "تَوَفَّن۪ي مُسْلِمًا وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَ teveffenî müslimen ve elhıknî bi's-sâlihîn" diyor. "Yâ Rabbi beni îmân ile öldür, sâlihlere ilhâk et" diyor. Peygamber söylüyor bunu!
İşte Resûlullah resûller resûlü diyor ki, hangi ibâdetine güveneceksin, resûller resûlü diyor ki, "sübhâneke mâ abednâke hakka ibâdetike yâ ma'bûd, ey benim ma'bûdum, ibâdete lâyık olan Allahım, sana hakkıyla ben ibâdet edemedim" diyor. Halbuki Peygamberimizin ayakları şişmişdi ibâdet ve tâatdan. Bir gün oruç tutar, bir gün oruçlarını bozarlar, bazen uzun uzun tutarlardı. Arabî ayların ilk günlerinde, ortalarında, sonlarında oruç tutarlardı. Hazret-i Âişe diyor ki Ümmü'l-Mü'minîn, "Resûlullah kaç gece benim hânemde kaldıysa, ben gece sabaha kadar uyuduğunu görmedim onun. Hep kalkar, kıyâmında, rükûunda, secdesinde, 'Yâ Rab Yâ Rab, ümmetî ümmetî' diye yalvarır, Allah'dan ümmetini ister, ümmetinin afv u mağfireti için uğraşırdı. Böyle olmasına rağmen gene, "Sana hakkıyla ibâdet yapamadım" diyor.
Onun için kırk sene elli sene dalâlet çukurlarında dolaşmış herif, sonra bir tövbe istiğfâr ediyor. Güzel, ne kadar güzel tövbe etmesi. Başlıyor kendisine ucub vermeye, ibâdetine güvenmeye. Sanki cennât-ı âliyâtın anahtarı ona verildi. Ne olacağımız malûm değil. Allah hacıya, hocaya, şeyhe filan bakmaz. Nice kerâmetli şeyhler son nefesde îmânsız göçmüşlerdir. Nice ulemâ, cildler dolusu kitabı yazmışlar, yazdırmışlar, okutmuşlar, son nefesde îmânsız göçmüşlerdir. Ufak bir şeyden. Ufak bir şeyden. Meselâ hiç kıymet vermediğin bir günah insanın îmânsız ölmesine sebeb olabilir. Ufak bir günah! Ufak ufak böyle hiç kıymet vermezsin.
www.muzafferozak.com