23 Haziran 2023 tarihinde yayınlanmıştır.
İnsan dört kısımdır demişler. Bir kısmı evvelen ve âhiren, zâhiren ve bâtınen ehl-i saâdetdir yani îmân ehlidir, cennet ehlidir. Peygamberler ve bazı velîler gibi. Bunlar sonradan îmân etmiş değildir, sonradan küfre düşme ihtimâli de yokdur bunların. Zîrâ bunların saâdeti aslîdir, zâtîdir. Bir kısım insan da bunların tam aksine ehl-i şekâvetdir yani küfür ehlidir, cehennem ehlidir. Ebû cehil ve emsâli gibi. Bunlar da îmân etmeyen ve îmân etme ihtimâlleri olmayan kimselerdir. Çünkü bunların da küfrü ve dalâleti aslîdir, zâtîdir.
Bir kısım insan ise, zâhirde saâdet ehli gibi görünür, hakîkatde şekâvet ehlidir. Bel'am gibi, Bersîsâ gibi. Şeytan da bu zümredendir. Zîrâ o da önceleri âbid bir kuldu, şekâveti sonradan zâhir oldu. Dördüncü zümre ise bir müddet için ehl-i şekâvetden sayılan kimselerdir. Ömer ibn Hattab gibi, Selmân-ı Fârisî gibi pek çok sahabî bu zümredendir. Bunlar önceleri ehl-i küfürden sayılsalar da sonradan îmân edip saâdet ehlinden olmuşlardır.
Anlaşılıyor ki, özünde şekâvet olanlar için saâdet ihtimâli yokdur. Tıpkı özünde saâdet olanlara şekâvet ihtimâli olmadığı gibi. Cenâb-ı Hakk'ın Şeytan hakkında mâzî sigasıyla "وَكَانَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ ve kâne mine'l-kâfirîn" buyurması da bu hikmete işâretdir. Yani Şeytan'ın şekâvetî, küfrü, dalâleti aslîdir, ezelîdir. Evet, binlerce sene küfrü zâhir olmadı, âbid kullardan gözükdü Şeytan ama bir gün geldi, küfrü ve dalâleti gün gibi ortaya çıkdı. Zîrâ ilm-i ilâhîde böylece mukarrer idi. İlm-i ilâhîde tebeddül ve tegayyür olmayacağı muhakkakdır. İşte aslâ değişmeyen bu ilme, yani Hakk'ın ilm-i ezelîsine, ümmü'l-kitâb denilmişdir. Bir de levh-i mahfûz vardır ki ondaki yazılar değişebilir. "يَمْحُوا اللّٰهُ مَا يَشَٓاءُ وَيُثْبِتُۚ وَعِنْدَهُٓ اُمُّ الْكِتَابِ" âyet-i celîlesi bu hakîkati göstermekdedir.
İşte kader sırrı dedikleri şey budur. Ümmü'l-kitâbda ne yazıldığını bilmiyoruz biz. Onun için hep duâ ediyoruz Allah'a, "Yâ Rabbi, ayağımızı sırât-ı müstakîm üzere sâbit kıl, bizi dalâlet ehlinden eyleme" diyoruz, yalvarıyoruz Allah'a. Dalâletde kalanlar için de duâ ediyoruz, "Yâ Rabbi hidâyet ver onlara" diyoruz. Biliyoruz ki bugün dalâlet ehli olarak gördüğümüz pek çok kimse, yarın hidâyet ehlinden olabilir. Nitekim Cenâb-ı Hakk ilân etmişdir, "فَإِنَّ اللَّهَ يُضِلُّ مَن يَشَاء وَيَهْدِي مَن يَشَاء" yani dilediğini hidâyete sevk eder Allah, dilediğini dalâlete.