"Üns ﺍﻧﺲ" lugatde "ülfet, yakınlık, samîmiyyet, ahbablık, dostluk, nazlanmak" gibi anlamlara gelir. Sôfiyye lisânındaki ma'nâsı ise kulun Allah ile ülfet edecek kadar O'na yaklaşmasıdır. "Allah ile üns tutmak", "Allah ile ünsiyyet etmek" tabirleri bu ma'nâya işâret eder.
Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri, "Üns, bir kulda heybet hissi olmakla berâber haşmet hissinin ortadan kalkmasıdır" buyurmuşlardır. Zünnûn-i Mısrî Hazretleri, "Üns, sevenin sevgilisinin yanında şen-şakrak olmasıdır" buyurmuşdur. Diğer bir veliyyullah, "Üns, Allah'dan başka her şeyden sıkılmak, bir tek Allah ile olmakdan ferahlık duymakdır" buyurmuşdur.
Başka bir Allah dostu, "Üns, kalbin Allah'dan başka her şeyden alâkayı kesmesidir" buyurmuşdur. Ünsün en güzel misâlleri Ulu'l-Azîm peygamberlerdedir. Meselâ İbrâhim aleyhisselâmın ateşe atılacağı zaman bile hiç korkmaması, ölümle burun buruna geldiği halde, kimseden yardım istemeyip, gönlünde Allah'dan başka hiç bir şeye yer vermemesi, Allah ile ünsiyyetin en güzel misâllerinden biridir. Hazret-i Mûsâ aleyhisselâmın Cenâb-ı Hakk ile konuşması ve zaman zaman Allah'dan bazı isteklerde bulunması meselâ “Rabbim, kendini bana göster, sana bakayım” demesi ünsün alâmetidir yani Allah'a yakınlığın ve samîmiyyetin derecesini gösterir.
Ünsün alâmetlerinden biri şudur ki, bir kul Allah ile ünsiyyet peydâ ettikden sonra bu hâl hep devâm eder, o kimse bir daha eski hâline geri dönmez. Eğer bu hâl devam etmez de kişi eski hâline dönerse, o kimse Allah ile değil kendi hâliyle ünsiyyet etmiş demekdir. "Yalnızken Allah ile ünsiyyet eden ama kalabalık arasında bu ünsiyyeti kaybeden kimse Allah ile değil yalnızlıkla ünsiyyet etmişdir” sözü bunun için söylenmişdir. Ünsün de mertebeleri vardır. Ünsün en üst mertebesi, naz makâmıdır ki bu mertebede bulunan bir kul Allah'a naz yapabilir meselâ velî de olsa bu mertebede olmayan bir kimsenin Allah'dan aslâ isteyemeyeceği bir şeyi isteyebilir. Cenâb-ı Hakk da böyle bir kulunun nazlanmasına müsaade eder ancak istediğini dilerse verir, dilemezse vermez. Bunun da en güzel misâli Mûsâ aleyhisselâmın yukarıda zikrettiğimiz "رَبِّ أَرِنِي أَنظُرْ إِلَيْكَ rabbi erinî enzur ileyk" hitâbı ile Allah'ı görmek istemesidir. Cenâb-ı Hakk Hazret-i Mûsâ'nın bu isteğini yerine getirmemiş ama bu isteğine kızmamışdır da. Diğer bir misâl de, İbrâhim aleyhisselâmın "رَبِّ أَرِنِي كَيْفَ تُحْيِي الْمَوْتَى rabbî erinî keyfe tuhyil mevtâ" diyerek ölünün diriltilmesini görmek istemesidir ki Cenâb-ı Hakk onun bu niyâzını reddetmemiş, kabûl etmişdir ki ne sûretde olduğu Sûre-i Bakara'da zikrolunmuşdur.