Unutulmaz Bir Zikir Dersi

20 Haziran 2024 tarihinde yayınlanmıştır.

Zikrullah

Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretlerinin muhibbânından biri, bir yaz günü kendilerini Heybeliada'daki evine davet etmişdi. Efendi Hazretleri gitdikleri yerlere yalnız gitmezler, ihvânı ile giderlerdi. Âdet-i seniyyeleri böyleydi. Bendegânı ve muhibbânı da bunu bilir, O'nunla beraber ihvânını da davet ederlerdi. Bu yüzden biz de âilecek davetli idik. Fakat babamın bir işi çıkdı, o yüzden annemle babam gelemediler, fakîr tek başıma gitdim.

Ada vapuruna Bostancı İskelesinden binilecek. Efendi Hazretleri vakitlice gitmişler, iskeledeki çay bahçelerinden birinde oturmuşlar, yanında âilesi, etrâfında ihvânı. Fakîr, bir kaç vâsıta değiştirerek Bostancı'ya vâsıl oldum. İskeleye doğru yürürken Efendi Hazretlerini farketdim ve hemen O'nun oturduğu yere doğru yöneldim. Daha ben yanına sokulup elini öpmeye fırsat bulamadan, sordular, "Yalnız mısın?" dediler. Fakîr de hiç düşünmeden, "Evet Efendiciğim yalnızım" deyiverdim. Vay efendim sen misin yalnızım diyen! Bir haşlama yedim ki tarîfi mümkün değil. "Dervîş yalnız olur mu! Ne demek yalnızım! Dervîş Allah'la olur, yalnız olmaz!". Ama nasıl söyleniyor, nasıl azarlıyor, hâdiseyi bilmeyen, sanki çok büyük bir kabahat işlenmiş zanneder, veriyor veriştiriyor Hazret. Vâlide Sultan hâlime acımış olacak ki, Efendi Hazretlerine ricâda bulundu, "Çok yüklendiniz, çocuk üzülecek, onun kasdı öyle değildi" filan diyor ama O hiç aldırmıyor, haşlamaya devâm ediyor. İşin acâib tarafı, bende en ufak bir utanma, sıkılma, üzülme alâmeti yok. Sanki bana söylenmiyor o sözler, o kadar rahatım yani. Sonra kalkdık, vapura bindik, Ada'ya gitdik, yedik içdik, Efendi Hazretlerinin sohbetiyle neşelendik, safâyâb olduk ve akşam geri döndük.

Bunun ne büyük bir ders olduğunu neden sonra anladım. Efendi Hazretleri bilmiyor muydu ki, fakîr "Yalnızım" derken "Annem babam yok, ben tek başıma geldim" demek istediğimi. Onun beni bir böyle bahâne ile uzun uzun azarlaması, bana ömür boyu unutamayacağım bir ders vermek içindi. Çünkü insan çok kitap okur, çok sohbet dinler ama onların çoğunu unutur, dikkate almaz. Ancak böyle bir hâdise olursa onu unutmaz, kulağına küpe eder. Nitekim Efendi Hazretlerinin hemen hemen bütün vaazlarında, bütün sohbetlerinde dâimâ üzerinde durduğu, dâimâ hatırlattığı bir husûsdur bu. "Sakın Allah'ı unutma! Nerede olursan ol, ne yaparsan yap, ne hâlde olursan ol, Allah'ın seni gördüğünü ve kalbinden geçenleri dahi bildiğini hatırından çıkarma!" buyururlardı hep. Sôfiyye lisânında buna zikr-i dâim diyorlar. Şerîat lisânında ise ihsân derler. Bu zikir, lafzî değildir, kalbîdir. Zikrin ileri derecesidir, efdalidir bu. "وَهُوَ مَعَكُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْۜ ve hüve meâküm eyne mâ küntüm" âyet-i celîlesinin sırrına ermekdir.

Listeye geri dön