Bu fotoğrafı görür görmez kendi kendime "ne ibretlik bir fotoğraf" dedim ve sizlerle de paylaşmak istedim. Fotoğrafdaki insanlar, bir tren yolculuğu esnâsında kendilerinden geçerek derin bir uykuya dalmışlar. Bu dünyâya gelen insan, tıpkı trene binen bir yolcu gibidir. Bu hayat treni, son hızıyla ecel istasyonuna doğru hareket etmekdedir. Fakat trendeki yolcuların çoğu, bu gidişin pek farkında değillerdir. Zîrâ tıpkı fotoğrafdaki tren yolcuları gibi derin bir uykudadırlar. Yolcuların kimisi tatlı, kimisi de korkunç rüyâlar görmekdedir. Tatlı rüyâlar görenler bu dünyâda keyif ve neşe içinde bir hayat sürenlerdir, kâbus görenler ise bu dünyâda türlü türlü meşakketler çekenlerdir. Ama netîcede hepsinin gördüğü de rüyâdır. Yolcuların uykusu, son durağa gelince trenin düdüğünü öttürmesi ile biter. Tıpkı insanın tıpkı bir rüyâ gibi geçen ömrünün, ecel durağına gelince, "irci'î/dön" hitâbı ile sona ermesi gibi.
Tıpkı hızlı bir trenle yapılan yolculuk kadar kısa olan bu hayâtı uyuyarak geçirenler öldüklerinde çok pişmân olacaklardır. Kendilerine bahşedilen ve dünyâdaki her şeyden daha kıymetli olan zamanı iyi değerlendiremeyenler, azîz ömürlerini gafletle geçirerek hebâ edenler, ecel gelince çok âh edeceklerdir. Öyleyse insan bu kısacık hayâtı gafletle, oyunla ve eğlenceyle geçirmemeli, her ânını ganîmet bilmelidir. Zîrâ kaybedilen her şey telâfî edilebilir ama kaybedilen zaman aslâ telâfî edilemez. Mâdem ki hayât çok kısadır ve tekrârı ya da telâfisi yokdur, öyleyse aklı olan insan elindeki kısıtlı zaman sermâyesini çok dikkatli ve verimli kullanmalıdır ki ecel geldiğinde tıpkı sermâyesini kazançsız işlere yatıran bir tüccar gibi iflâs etmesin ya da servetini sefâhat âlemlerinde çarçur eden bir mîrâsyedi gibi sefîl ve perîşân olmasın.