Vahdet ve Kesret

6 Ocak 2025 tarihinde yayınlanmıştır.

Vahdet

İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri buyuruyorlar ki :

Ma'lûm ola ki, hâlâ mer'î olan kesret-i eşyâ, mertebe-i vahdete nisbetle, emvâc-ı deryâ gibidir. Ki kesret-i emvâc-ı derryâ, vahdet-i deryâya nice mâni' olmaz ise kesrât-i eşyâ dahi, vahdet-i Hakk'a mâni' olmaz ki bilcümle kesrât ve ihtilâfât-ı eşyâ vahdet-i mutlaka nisbetle müstehlek ve fânîdir. Kemâ kâlallahu teâlâ,  : "كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ اِلَّا وَجْهَهُۜ küllü şey'in hâlikün illâ vecheh". Hâlik lafzını sîga-i muzârî üzerine getirmeyip, sîga-i ism-i fâilde îrâd olunması, hem bu ma'nâyı müeyyid olur ki her şey el-ân hakîkatde fânî ve müstehlekdir. Pes ezelde onunla nice bir âhir şey bile olmadı ise, şimdi dahi onunla bile bir gayrı şey yokdur. Ve bu mâsivâ şeklinde görünen eşyâ, serâb-ı bakîa gibidir ve nokta-i cevvâleden mer'î olan hat--ı vehmî gibidir ki ehl-i keşfin ma'lûmdur.  Hakk Teâlâ Hazretleri ezel-i âzâlde, bilâ-i'tibâr-ı eşyâ mevcûd idi. Yani cümle eşyâ şimdi mevcûd da sonra fânî ve müsteklek olacak demek değildir. 

Bu vahdet ve kesret meselesini çoğu kimse anlayamıyor, daha fenâsı anladım zannedip  yanlış anlıyor ve bu yüzden dînden çıkıyor. Meselâ bazıları eşyâyı, mahlûkâtı Allah'ın cüz'leri zannediyorlar. Bunların yanlış itikâdına göre bütün varlıklar, gûyâ Allah'ın parçaları, cüzleri, hâşâ, hepsi birden Allah'ı meydana getiriyor. Bu sapık bir itikâddır, böyle inananlar dînden çıkmışdır. Bazıları da hulûle inanıyorlar, gûyâ Allah bütün varlıkların içine hulûl etmiş, girmiş. Hâşâ, yok böyle bir şey. Bu da sapık bir itikâddır. Allahu Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri münezzehdir böyle şeylerden. 

"Peki öyleyse nasıl anlayacağız bu vahdet ve kesret meselesini?" derseniz, size basit bir misâlle anlatabilirim bunu. Bir deniz düşününüz, bu denizin durgun hâli var, bir de dalgalı hâli var, değil mi. Denizin durgun hâli vahdetin remzidir. Bahr-ı ehadiyyet dedikleri budur işte. Sonra bir de bakarsın rüzgar eser ve deniz dalgalanır. Rüzgâr, tecelliyât-ı ilâhînin, dalga o tecellîlerle meydana gelen eşyâ ve hâdiselerin remzidir. Dikkat ederseniz, deniz dalgalı hâlde iken, yine aynı denizdir çünkü dalga hâricden gelen bir şey değildir. Ne bir şey ilâve olmuşdur denize, ne bir şey eksilmişdir. Denizin görünümü değişmişdir ancak. Dalgalar dindiğinde deniz gene eski hâline döner. Peki nereye gitdi dalgalar? Eğer dalganın kendine âid bir varlığı olsa, kaybolmazdı, yok olmazdı, öyle değil mi? Cenâb-ı Hakk her ân başka bir tecellîde olduğu için, biz o tecellîlerden hâsıl olan şeyleri, yeni bir şey, yeni bir varlık zannetmekdeyiz. Halbuki o gördüğümüz şeylerin hiçbirinde varlık yokdur. Tıpkı dalganın kendine âid bir varlığı olmadığı gibi. 

İşte vahdet-i vücûd meselesi ile beyân olunan hakîkat budur. Yani vâcibü'l-vücûd olan Allahu Sübhânehû ve Teâlâ Hazretlerinden gayrı bir varlık yokdur, her şey ama her şey O'nun tecellîlerinden ibâretdir.

Listeye geri dön