Kenz açılmaz bir gönülde tâ ki pür-nûr olmadan Her şeyi terk etmeden Hakk'a vuslat edilmez. Hakk'ın tecelliyâtı ile bir gönlün ihyâ olması için o kalbin tertemiz olması lâzımdır.
Sür çıkar ağyârı dilden tâ tecellî ide Hakk
Pâdişâh konmaz sarâya hâne ma'mûr olmadan Hakk'ın bir kalbe tecellî etmesi için o kalbden kibir, riyâ, hased, kîn, gadab, hubb-i dünyâ gibi kötü sıfatları çıkarmak gerekir. Nasıl ki yüksek makâm sâhibi kişiler kirli, yıkık-dökük yerlere gitmezlerse Cenâb-ı Hakk da mezmûm sıfatlarla dolu bir kalbe tecellî etmez.
"Mûtû kable en temûtu" sırrını fehm eyleyen
Haşr u neşri gördü bunda nefha-i sûr olmadan "Ölmeden evvel ölünüz" sözündeki sırrı anlayan kişi daha bu dünyâda iken haşrı ve neşri idrâk eder. Allah yolunda mücâhede-i nefs ederek "fenâ" makâmına erişmek ölmeden evvel ölmekdir...Bundan sonra haşrolmak ise "bekâbillah" makâmına ererek Hakk ile kâim olmakdır.
Mest olanların kelâmı kendinden gelmez velî
Pes "ene'l Hakk" nice söyler kişi Mansûr olmadan Yukarıda tarif edildiği gibi "fenâ" makâmına erişenler tıpkı bir sarhoş gibidir, onların ağzından çıkan sözler artık kendi sözleri değildir. Tevhîd makâmında kuldan zuhûr eden söz ve fiiller Hakk'ın sözlerive fiilleridir. Tıpkı Hallâc-ı Mansûr'un "ene'l-Hakk" demesi gibi.
Hakk cemâlin ka'besini kıldı âşıklar tavâf
Yerde Ka'be gökyüzünde Beyt-i Ma'mûr olmadan Âşıklar, yerdeki Ka`be'den de gökdeki "Beytü'l-Ma'mûr"dan da önce Hakk'ın cemâlini tavâf ederler. Ka`be de Beytü'l-Ma'mûr da sonradan halkolunmuşdur halbuki Allah ezelîdir ve ebedîdir.
Mest olup mestâne geldim tâ ezelden tâ ebed
İçdiler aşkın şarâbın âb-ı engûr olmadan Allah aşkı ile mest olanların mestliği ezelden ebede kadar sürer, dünyâ sarhoşluğu gibi geçici değildir.
Bir 'acâib derde düşmüş Şemsî yanıyor müdâm
Hakk'a makbûl olmak ister halka menfûr olmadan
Şemsî, öyle bir aşka mübtelâ olmuşdur ki dâimâ yanmakdadır. Unutma ki, Hakk katında makbûl olmak isteyenler halk tarafından hor görülmeye, kötülenmeye râzı olmalıdır. Zîra âşıkların hâllerini görenler aşk-ı ilâhinin şaşılacak tesirlerini bilmedikleri için onları hep ayıplar ve kötülerler.
NAĞME-İ AŞK
Tarîk-i Halvetiyye ricâlinden Şemseddin Sivâsî Hazretlerinin bu nutk-i şerîfi âdetâ bir tasavvuf dersi mâhiyetindedir ve bu sebeble dergâhlarda çokça okunmuş, mûsıkîşinâslar tarafından birçok besteler bağlanmışdır. Biz teberrüken arşivimizdeki kayıtlardan bazılarını sizlerle paylaşacağız.