31 Aralık 2024 tarihinde yayınlanmıştır.
Vaslın lugat ma'nâsı, ulaşmak, buluşmak, kavuşmakdır. İttisâl, de aynı manâya gelir. Biri masdar hâlidir, diğeri fiil hâlidir. Sôfiyye lisânında, bunlar Hakk'a ulaşma, Hakk'a erişme, Hakk'a kavuşma demekdir. Zâten sôfîlerin bütün derdi budur, hepsi bunun için uğraşırlar. Hakk kula yakındır, kul Hakk'a uzakdır. Kul azîmet yolunu tutarsa, ibâdet ve tâati muhabbetle yaparsa, aşkla şevkle Hakk'a doğru yol alırsa, Hakk'a yaklaşır ve en nihâyet O'na vâsıl olur, kavuşur yani. İşte buna vasl yâhud ittisâl diyorlar.
Büyük sôfîlerden Nûrî, "İttisâl kalbin mükâşefesi ve sırrın müşâhedesidir" demişdir. Diğer bir sôfî, "İttisâl, sırrın hayrete ulaşmasıdır" demişdir. Yine büyüklerden biri, "İttisâl, kulun Hâlık'dan gayrısını görmemesi, Hâlık'ın hayâlinden başka bir hayâlin kalbinden geçmemesidir" demişdir.
Büyük mürşidlerimizden İsmâil Ankaravî Hazretleri ise bu bâbda şöyle buyuruyorlar :
Muvâsala ve ittisâl ve vuslatın ma'nâsı oldur ki, sâlik bidâyet-i hâlinde kendini Hazret-i Ehadiyyet'den firkat ve hicretde tevehhüm eyler. Zîrâ ki taayyün ve beşeriyyeti ona hicâbdır. Pes mertebe-i kesretden ve âlem-i beşeriyyetden, Halîl-âsâ, "لَٓا اُحِبُّ الْاٰفِل۪ينَ" deyip, "اِنّ۪ي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذ۪ي فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ" fehvâsı üzere, kendi mertebesinden güzerân kıldıkda, evvelâ ilmi ve şuhûdu Hakk'a vâsıl olur. İbn Atâ'nın dediği gibi, Allah'a vasl onu bilmekle olur. Bundan gayrı Allahu Teâlâ'ya bir şeyin ittisâli veyâ O'nun bir şeye ittisâli olamaz. Rabbü'l-âlemîn'e bir şey vâsıl olmadan ve Ol bir şeye vâsıl olmadan münezzehdir. Zîrâ ittisâl, bir şey bir şeyden munkatı' ve munfasıl oldukdan sonra ulaşmaya derler. Pes, Cenâb-ı Hakk, Celle Şânuhû, ezelen ve ebeden hiç bir şeyden munfasıl olmamışdır. Ve hiç bir şey dahi ondan munfasıl olmamışdır ki ol şey Cenâb-ı Hakk'a muttasıl ola ve vusûl bula. Belki Cenâb-ı Hakk Celle Şânuhû her hâlde her şey ile biledir. Bilâ-keyfiyyet velâ mukârenet.
Pes mütenebbih ol ki, nefsü'l-emrde olan budur. Ve şol nesne ki ehlullahdan, ehl-i inâyet için hâsıl olur, bunların basîretlerinden hicâb keşf olup, bunlar bu maiyyeti müşâhede kılmakdır. Bu müşâhededir ki vasl ile tabîr olunur. Yani ârifin şuhûdu, marûfa, alâ mâ hüve'l-emr aleyh, muttasıl oldu demek olur. Pes bu vasl mümkün değildir ki fasl kabûl ede. Nitekim ilim cehle münkalib olmadığı gibi. Ey ahî, meşâyih-i kibâr katında vuslatdan murâd budur.
Bundan sonra ittisâl-i vücûde dedikleri, abdin fenâsından ibâretdir. Yani ittisâl-i vücûd şol ittisâldir ki, abdin vücûd-ı Hakk'da fenâsından ibâretdir. Ve bu ittisâlin na'ti ve mikdarı idrâk olunamaz. Zîrâ na't, isneyniyyeti iktizâ eder. Ve makâm-ı vahdet, isneyniyyet kabûl eylemez. Ve Hazret-i Ehadiyyet'e gayr vâsıl olamaz.