Vecd
23 Temmuz 2018 tarihinde yayınlanmıştır.
Her ilmin bir ıstılâhı yani terminolojisi vardır, eğer o ıstılâh bilinmezse o ilimden istifâde edilemez. Bir ilim ne kadar derin ise ıstılâhı da o derece zengindir. Ma'lûm olduğu üzere tasavvuf ilmi, uçsuz bucaksız bir ummândır. Bu sebeble ıstılâhı da çok zengindir. Nitekim bu ıstılâhâtı bir araya getirmek ve îzâh etmek için nice kitaplar yazılmışdır. Bu yüzden biz de, elimizden geldiği kadarıyla bu ıstılâhâtı yazmaya çalışıyoruz.
Arapça "ﻭﺟﺪ Vecd", bulmak demekdir. Îcâd, mûcid, vicdân, vücûd ve mevcûd kelimeleri de bu kökden gelir.
Sôfiyye lisânında vecd, Hakk'ın tecelliyâtının tesiriyle meydana gelen değişim ve kendinden geçme hâli olarak ta'rif edilir. Üç mertebesi vardır. Mübtedîlerin hâline tevâcüd, mutavassıtların hâline vecd, müntehîlerin hâline ise vücûd denir.
İlk mertebedekiler yani ehl-i tevâcüd, nefsin hâkimiyeti altında olduklarından, bu hâli kendi kendilerine pek bulamazlar. Bulsalar da bu hâl uzun sürmez, hemen gelip geçer. Bunların vecdi ekseriyâ daha üst mertebedeki ehl-i vecdin sâyesinde olur. Bunlar vecd hâlini meselâ bir veliyyullahın sohbetinde ya da zikir meclisinde bulurlar. "إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ اللّهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ " ve "الَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ اللَّهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ" âyet-i kerîmelerinde bu vecde işâret vardır.
İkinci mertebedekiler yani ehl-i vecd, nefsin hâkimiyetinden büyük ölçüde kurtulmuş oldukları için bunların vecde gelmesi çok kolaydır. Meselâ bir kuşun sesi, bir şiir, bir ilâhi, bir çiçek, bir ağaç bunları vecde getirebilir. Üstelik bu vecd hâli hemen gelip geçmez, uzun sürer. "لَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَىَ جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هَذا بَاطِلاً" ve "أَلَمْ يَأْنِ لِلَّذِينَ آمَنُوا أَن تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ اللَّهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّ" âyet-i kerîmelerinde ehl-i vecde işâret vardır.
Üçüncü mertebedekiler yani ehl-i vücûd, Hakk ile Hakk olmuş olanlardır ki, bunlar dâimî bir vecd hâlindedirler zîrâ bunlar bilkülliye canlarından geçmişler, fenâ makâmına ermişler, bekâbillahı bulmuşlardır. "رِجَالٌ لَّا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَن ذِكْرِ اللَّهِ " âyet-i kerîmesi de ehl-i vücûda işâret eder.
Vecd, mübtedîlerde ve mutavvasıtlarda mâni olunamayan bir titreme ve sayha atmak gibi hâller meydana getirir. Zîrâ bunlar henüz nefslerinden bilkülliye geçmemişlerdir. Ehl-i tevâcüd ve ehl-i vecd, gayr-ı ihtiyârî olarak raks ve semâ' ederler yani yüksek sesle ve beden hareketleriyle Allah'ı zikretmekden kendilerini alıkoyamazlar. Ehl-i vücûd ise temkîne erdiğinden dilerse semâ' eder, dilerse etmez.
Ehl-i tevâcüdün semâ'ı cesed ile, ehl-i vecdin semâ'ı kalb ile ehl-i vücûdun semâ'ı ise rûh iledir.
Âşıkların zikri Hû
Zikri Hû’dur fikri Hû
Vecde gelip diye Hû
Mevlâ zikridir zikri
Listeye geri dön