15 Kasım 2020 tarihinde yayınlanmıştır.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :
İbrâhim Edhem, İmâm-ı A'zam'ın huzûruna gelince, İmâm-ı A'zam ayağa kalkmış. Orada bulunan molla efendiler de, ki hepsi haklı, "Evet bu bir Belh sultânıydı, kendisi istifa etdi, çekildi, şimdi bir dervîş oldu ama Hocaefendi Hazretleri bir deryâ, ilim deryâsı, bu adam ayağa kalkması acîb düşer" demişler, içlerinden böyle düşünmüşler. Haklı onlar. Onların gözünde İmâm-ı A'zam allâme-i cihân ve İmâm-ı A'zam'ın da talebeleri, meselâ Marûf-i Kerhî İmâm-ı A'zam'ın rahle-i tedrîsine oturmuşdur, yani Marûf-i Kerhî gibi bir adam. Cüneyd-i Bağdâdî de var işin içerisinde, Marûf-i Kerhî de var, Seriy-yi-Sakatî de var. İmâm-ı A'zam'ın talebesidir onlar.
Şimdi, böyle demişler, içlerinden ama. O aralık bir adam gelmiş, huzûr-i İmâm-ı A'zam'a girmiş. Kerâmât-ı İmâm-ı A'zam. "Yâ İmâm" demiş, "Benim alacağım var, ben bu alacağımı nasıl cerrederim" demiş. Demiş ki İmâm-ı A'zam, "Alacağına dâir elinde senedin var mı?" demiş, "Varsa, senedini ortaya koyarsın, şâhidleri getirirsin, şâhidlerin varsa, kadı senin hakkını ondan alır, sana verir" demiş. "Senedin yoksa, şâhidin yoksa, o vakit sana yemîn düşer, yemîn verirler fakat bu zayıf olur yani kadı ya verir ya vermez. O adamın inkârına bağlı yâhud ikrârına bağlıdır" demiş. "Ama bir kere de sen şu Hazret'e sor" demiş, İbrâhim Edhem'i göstermiş. Adam, İbrâhim Edhem'e sormuş. O da demiş ki, "Sen bu parayı bu adamdan almazsan yıkılır mısın yani sürünür müsün, çoluğun çocuğun aç mı kalır, bî-ilâç mı kalır?". Adam, "Yok" demiş, "benim hâlim vaktim yerinde, almasam bir şey olmaz". "Peki öyleyse bağışla" demiş, "mahkemeye gitme". Onun üzerine İmâm-ı A'zam dönmüş talebelerine demiş ki, "İşte Hazret'in bu fazîletinden dolayı ben ayağa kalkdım ona" demiş. "Bizimki şerîdir ve hükmîdir, O ise afüv ve kerem sâhibi" demiş. "O keremle cevâb verdi, biz şerîatla haber verdik" demiş. "Bu da Allah'ın ahkâmı, o da Allah'ın sevdiği bir huy". Çünkü neden? İkâbe olunduğun gibi ikâbe edebilirsin ama sabredersen daha güzel, üzerine ikrâm edersen daha güzel. İşte bu da onun gibi oluyor.
İlmiyle âmil olan bir kimse, hakkıyla velîyi, veliyyullahı, çünkü velîler iki kısımdır, veliyyüşşeyâtîn vardır, veliyyullah vardır, ayırması gâyetle güçdür, onlar, veliyyullah ile veliyyüşşeytânı ayırırlar. Böyle İmâm-ı A'zam gibi müctehidler filan. Hattâ Sultân-ı Enbiyâ Efendimiz işi daha ileri götürmüş. "İttekû firâsete'l-mü'mini fe innehû yenzuru bi nûrillah" buyurmuşlar. Yani "Mü'minin ferâsetinden korkun". Mü'min deyip de geçmeyelim, yani mü'mini küçültmeyelim, Allah'ın da bir ismi mü'mindir, kendi ismini bize vermiş. "Mü'minü'l-müheyminü'l-azîzü'l-cebbârü'l-mütekebbir" ya, hah işte kendi ismini bize vermiş. Demek ki epey bir iş var. Mü'min yani lâlettayin bir müslüman bile, mü'min bile yani hakkıyla îmânı kemâle erdiyse, îmânının nûru artıksa eğer, o, görür, bilir. Hakk nazarıyla nazar eder. Yani Allah'la nazar eder, ma'allah nazar eder.
Ahmed İbn Hanbel Hazretleri, Hazret-i İmâm Şâfii'ye demiş ki, Şeybân-ı Râî orda oturuyormuş, "Efendim, Hazret'e bir şey soralım da istifâde edelim" demiş. İmâm-ı Şâfii Hazretleri, "Üzmeyelim" demiş. "Hayır, hayır, üzmeyiz, bir şeyler öğrenelim" demiş. "Saat kurulmayınca saat çalışmaz" demiş. "Peki soralım" demiş. Şeybân-ı Râî'ye "Sehiv secdesi neden îcâb eder?" diye sormuşlar. Hazret cevâb vermiş, "Size göre mi bize göre mi?" demiş. "Size göre bize göre olur mu?" demişler. "Size göre başka bize göre başka. Size göre vâcibin terk ü te'hîrinden, farzın te'hîrinden sehiv secdesi lâzım gelir, ictihâdınız öyledir" demiş. "Bize göre" demiş, "Biz böyle bir şey yaparsak, yani vâcibi terkeder ya da tehîr edersek, yâhud farzı tehîr edersek, biz namazı yeninden kılarız" demiş. "Zekat kaçda kaçdır?" diye sormuşlar, "Size göre mi bize göre mi" demiş. "Yâhu size göre bize göre olur mu? Allah ne diyor bu hususda?" demişler. "Size göre kırkda birini vermek, bize göre hepsini vermek" demiş. "Gusül ne vakit lâzım gelir?" diye sormuşlar, "Size göre mi bize göre mi?" demiş. "Söyle" demişler. "Bize göre, Allah'ı unutduk mu gusül lâzım gelir. Size göre, işte su çıkacak, yâhud mahud hareketlerde bulunulacak ki, gusül lâzım gele. Ama biz Hakk'ı unutduk mu hemen gusül lâzım gelir" demiş.
Ümmî denildiği vakit, biz Türklerde, câhil adam manâsına gelir. Halbuki o manâya değildir o. Ümmî, anasından doğduğu gibi büyüyüp ilim sâhibi olan demekdir ki başda Resûl-i Ekrem'dir bu. Ha, başda Hazret-i Âdem. Çünkü neden? "وَعَلَّمَ اٰدَمَ الْاَسْمَٓاءَ كُلَّهَا ve alleme âdeme'l-esmâe küllehâ". Bak, Allah Âdem'e esmânın küllisini öğretdi. Âdem'den evvel hiç hoca yok ki, Allah öğretdi. İlk ümmî o. Sonra Îsâ aleyhisselâm kimden ders almış? Mûsâ Nebî kimden ders almış? Elvâhı aldı okudu, nerden aldı dersi?
Bu ebcedi sormuş Hazret-i Îsâ aleyhisselâm hocaya. Hazret-i Meryem vermiş Hazret-i Îsâ'yı hocaya da, sormuş hocasına bu ebced ne demekdir diye. Bir de İmâm-ı Suyûtî'nin bir şeyi var, ebced meselesinde, Mısır ulemâsına sormuş. "Eb" baba demek, "ced" dede demek ama başka manâlar var onda.
Fahr-i Risâlet sallallahu aleyhi veselleme gelince, Cibrîl-i Emîn, Nâmûs-i Ekber, Resûl-i Ekrem'în bilmediğini o bilip, Peygamber'e öğretmedi. Cibrîl-i Emîn, Nâmûs-i Ekber, Resûl-i Ekrem'in emirberi gibiydi. Allah'ın emirberi, Peygamber'in emirberi, ikisinin arasında haber getiren zât. Resûl-i Ekrem'e hizmet eden zâtdır Cebrâil aleyhisselâm. Cebrâil'in Peygamber'den efdal olduğunu söyleyenler de var ama yanlışdır o. O yanlışdır. Allah'dan sonra en büyük varlık, en yüce varlık Resûl-i Ekrem'dir. Ayırırsak eğer böyle, ayrılmak olursa, tasnîfe düşerse. Bazı ulemâ, Cebrâil'in efdal olduğunu söylemişlerdir. Halbuki Cebrâil aleyhisselâm ortada vâsıtadır yani emirber, haber götürüp getiren zât-ı ekremdir. O da büyük şerefdir. Allah ile Peygamber arasında hizmet görmek kadar güzel bir şey olabilir mi? O ayrı bir şeref ama Resûlullah'ın makâmını bir düşün, Cebrâil O'na hizmet ediyor. Sonra başka bir şey daha var. Cebrâil'siz de Peygamber'in kalb-i münevverlerine, fuâd-ı şerîflerine Kur`ân nâzil oluyor. Cebrâil'siz de. Allah'ın da Peygamber'in de Cebrâil'e hiç ihtiyâcı olmaz. Kalbine Kur`ân-ı Kerîm'i bilâ vâsıta da indirebilir. Ama burada bir şeref var, Peygamber'in şerefi var. Cebrâil'in Peygamber'e gidip gelmesi Resûl-i Ekrem'in şerefidir. Çokça gelmesi de odur. Dikkat edilirse, en fazla Peygamberimize nâzil olmuş Cebrâil. Neden? Resûlullah'ın şerefinden dolayı. Bazı müfessirler, Cebrâil'in efdal olduğunu söylüyorlar ama değil, yanlışdır."Cebrâil'in efdal olduğunu söyleyen âlimlerin senedleri var mı?" diye sorulunca Efendi Hazretleri şöyle buyurdular :
Var demek ki, onların da senedleri var. Hürmet ederiz kendilerine. Ama bizim ictihâdımız, îmânımız böyledir. Kızmıyorum ben onlara, öyle konuşanlara. Onların anlayışlarıı öyle, hürmet ederiz. Bizim de îmânımız, Resûl-i Ekrem'in efdaliyyeti. Çünkü "Lâilâheillallah Cebrâil melâike Muhammedü'r-Resûlullah" demiyoruz. "Lâilâheillallah Muhammedü'r-Resûlullah" diyoruz, Cebrâil'i ortaya koymuyoruz, yok o. "Bunu okuyan cennete gider" diyor.
Efendi Hazretleri melek mi efdal insan mı suâline de şöyle cevâb verdiler :
"لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ Lekad halaknel insâne fî ahseni takvîm"dir, insandır efdal olan. Nerden belli? Biz de senedlerimizi verelim. Allah sevgilisini insanlardan seçmiş. Allah'ın bir ismi melek değildir, insanın bir ismi mü'mindir, Allah'ın da bir ismi mü'mindir, Allah kendi ismini insanlara vermişdir. Cennet, cehennem, melâike, kitâb, mîzan terâzî, kabir, ihyâ, rızık, yağmur, güneş, ay, filan hepsi hepsi insanlar için halk olunmuşdur, melek için halk olunmadı. Öyleyse insan efdal oluyor. Melekler de insanlar için, melekler de insanların hizmetine bakıyorlar. Ne var ki, "sümme redednâ esfele sâfilîn", bir insan eğer insâniyyetini bilirse melekden efdal oluyor, insâniyyetini bilmezse şeytandan daha ednâ oluyor, hayvandan aşağı oluyor. " أُوْلَئِكَ كَالأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ Ülâike kel en'âmi belhüm edall" oluyor. Bir adam, mü'minliğini ve insanlığını bilirse, o vakit, o efdal oluyor. Nasıl ki insanlar diğer meleklerden efdal oluyorsa, ben kâmil olan insandan bahsediyorum, kâmil olan peygamberler de kâmil olan meleklerden efdaldir.