8 Eylül 2021 tarihinde yayınlanmıştır.
Velî, lugât ma'nâsı itibarıyla yakın demekdir, dost demekdir yani insanlar arasındaki yakınlığı, dostluğu, sevgiyi ifâde eder. Sôfiyye lisânında ise, Allah'a yakınlığı, Allah'la dost olmayı ifâde eder. Yani velî, Allah dostu, Allah'ın sevdiği insan demekdir. Tabii Allah ile kul arasındaki yakınlık, kullar arasındaki yakınlık gibi değildir, manevî bir yakınlıkdır ve dereceleri vardır.
Velî, Allah'ın has kuludur, Allah'ın sevdiği, kendisine yaklaşdırdığı ve kendisine bir takım manevî ihsânlarda bulunduğu kimsedir.
Velîde teveccüh yani yönelme manâsı da vardır. Velî, Hakk'a yönelen kişi demekdir. Hakk'a yönelmek de Hakk'ın emirlerine uymakla olur, ibâdet ve tâata rağbet etmekle olur, Hakk'ın râzı oluduğu, hoşnûd olduğu işleri işlemekle olur.
Velî, müttakîdir, takvâ ve verâ sâhibidir. Zîrâ yakîn ehlidir, Hakk'a yakîn kesb etmişdir. Bu yakîn onu masiyetden korur, Hakk'ın sevdiği ve râzı olduğu işlere yöneltir. Velî, masûm değildir ama mahfûzdur. Neden? Çünkü Hakk'ın kendisini dâimâ görmekde olduğunu, her hâlini bilmekde olduğunu bilir. Her ân huzûrullahda olduğunu bilen bir kimse nasıl günah işleyebilir? Buna imkân var mıdır?
Türkçemizde velîden ziyâde evliyâ tabiri kullanılır. Evliyâ velînin çoğuludur, yani velîler demekdir ama bizde galat-ı meşhûr olmuşdur, velîlerden çok evliyâlar denir.
Velî kelimesinin masdarı velâyetdir. Velâyet, velîlik demekdir. Velâyet bir kaç türlüdür. Velâyet-i âmme vardır, velâyet-i hâssa vardır, vehbî olan velâyet vardır, kisb ile velî olanlar vardır. Meselâ bütün mü'minler Allah'ın dostudur, bu, velâyet-i âmme demekdir. Velâyet-i hâssa, Allah'ın has kullarına mahsûsdur. Vehbî velâyet, kulun hiç bir irâdesi ve çalışması olmaksızın Cenâb-ı Hakk'ın onu velâyet makâmına yükseltmesiyle olur. Bütün peygamberler bu sınıfa girer. Çünkü hiç bir peygamber kendi arzusuyla, kendi irâdesiyle peygamber olmamışdır. Tam tersine hepsi de seçilmişlerdir. Velîlerden de bir kısmı seçilmişdir. Bunlara ıstıfâ velîler de denir. Kisbî velâyet ise, Allah'ın emirlerine uymak, yasaklarından kaçmak ve ibâdet, halvet, riyâzet, zikrullah gibi kulu Allah'a yaklaştıran işleri yapmakla olur.
Kur`ân-ı Kerîm'de velâyetin her çeşidine bir işâret vardır. Meselâ "يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُٓ yuhibbûnehüm ve yuhibbûneh" âyet-i celîlesi velâyetin ıstıfâ ve kisbî kısımlarına işâret eder. "وَاللّٰهُ وَلِيُّ الْمُؤْمِن۪ينَ Vallahu veliyyül mü'minin" âyet-i celîlesinde velâyet-i âmmeye işaret vardır. Sûre-i Nûr'daki, "رِجَالٌۙ لَا تُلْه۪يهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللّٰ ricâlün lâ tülhîhim ticâratün velâ bey'un an zikrillah" âyet-i celîlesinde velâyet-i hâssaya işâret vardır. Yine, "اَلَٓا اِنَّ اَوْلِيَٓاءَ اللّٰهِ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَۚ elâ inne evliyâallah lâ havfün aleyhim velâhüm yahzenûn" âyet-i celîlesi de kezâ velâyet-i hâssaya işâret eder.
Kur`ân'da velîler için ricâl tabiri de kullanılmışdır. Meselâ "مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللّٰهَ عَلَيْهِۚ mine'l-mü'minîne ricâlün sadakû mâ âhedullah" âyet-i kerîmesindeki ricâl velî ma'nâsındadır. Türkçemizde ricâl için er yâhud merd tabirleri kullanılır. Meselâ İmâm-ı Ali'ye "Şâh-ı Velâyet" dendiği gibi "Şâh-ı Merdân"da denir.
Yine Kur`ân'da velîler için "zikri ehli" tabiri kullanılmışdır, "bilmiyorsanız ehl-i zikre sorunuz" buyrulmuşdur. Zikir ehlinden murâd, Allah dostlarıdır, ehl-i marifetdir yani Allah'ı bilenlerdir.
Allah bazı velîlerini bildirmiş bazılarını bildirmemişdir. Meşhûr velîler de çokdur, kimsenin bilmediği velîler de. Onun için "her gördüğünü Hızır bil" demişlerdir.
Tasavvuf kaynaklarında velîlere türlü türlü isimler verilmişdir. Fukarâ diyenler olmuşdur, ricâlullah diyenler olmuşdur, ehlullah diyenler olmuşdur. Ârif, ârif-i billah, vâsıl, vâsıl-ı ilallah, ehl-i Hakk, ehl-i marifet, muhakkik, ehl-i hakîkat, âşık, abdâl, ehl-i safâ, asfiyâ, ahyâr ebrâr, mukarrabîn, âbid, zâhid, sôfî, mutasavvıf gibi tabirlerin hepsi de velî karşılığında kullanılmışdır. Türkçemizde de eren, ermiş, hak erenler gibi tabirler velî ma'nâsınadır.
Bilinen velîler, bâhusûs meşhûr velîler hakkında pek çok kitâb yazılmışdır. Pek çok velînin bir arada anlatıldığı menâkıb ve tabakât kitâbları olduğu gibi, velîleri kısım kısım yâhud da tek tek ele alan eserler de çokdur. Meselâ Ebû Nuaym'ın Hilyetü'l-Evliyâ'sı, Sülemî'nin Tabakâtü's-Sôfiyye'si, Ferîdüddîn Attâr'ın Tezkiretü'l-Evliyâ'sı, velîlerden bahseden en eski tabakât kitâblarıdır. Yine Abdülvehhâb Şarânî'nin Tabakât-ı Kübrâ'sı, Molla Câmi'nin Nefahatü'l-Üns'ü bu mevzuda yazılmış en meşhûr kitablardandır.
Pek çok kimse velî denilince, havada uçan, su üstünde yürüyen, gizli şeyleri bilen, devamlı kerâmet gösteren bir kimse hayâl ediyor. Evet kerâmet hakdır, gerçekdir, velîlerden pek çok kerâmet de zâhir olmuşdur ama kerâmet-i kevniyye çok mühim değildir. Asıl kerâmet istikâmetdir, kerâmet-i ilmiyyedir, kerâmet-i vücûdiyyedir. Büyük mürşidlerimizden Seyyid Ahmed er-Rıfâî Hazretleri bu husûsda şöyle buyuruyorlar :
Velâyetden haberi olmayan insanlar, velî denilince, kimsenin bilemediği şeyleri bilen, kimsenin yapamadığı şeyleri yapan, kimsenin mâni' olamadığı şeylere mâni' olan ve kimsenin ulaşamadığı şeylere ulaşan, insan üstü bir varlık zannediyorlar. Diğer bir zümre de, velîyi irâdesi elinden alınmış meczûb gibi telakkî ediyor. Üçüncü bir zümre de, herkesin hor ve hakîr gördüğü kimseyi velî zannediyor. Halbuki velî, Allah'ın kitâbı ve Resûlullah'ın sünneti ile amel eden, kemâl, hikmet ve kerem sâhibi akıllı bir kişidir.