30 Ağustos 2021 tarihinde yayınlanmıştır.
Allah dostlarının kıymeti kendi zamanlarında pek bilinmez, ekseriyâ bu dünyâdan göçdükden sonra anlaşılır. Hattâ pek çok Allah dostu hâl-i hayâtlarında düşmanlıkla karşılaşmışlar, halkın buğz u adâvetine hedef olmuşlardır. Bunların da başında peygamberler gelir. Kur`ân-ı Kerîm, kavimlerinin düşmanlığına hedef olmuş peygamberlerin kıssalarıyla doludur. Acaba bunun hikmeti nedir? Bu zevât Allah katında pek kıymetli oldukları hâlde, halk indinde niçin kıymetleri bilinmemişdir?
Birinci sebeb, haseddir. Hased, başkasının elindeki nimeti kıskanmakdır. Halkın evliyâullaha teveccüh etmesi hasedçileri çıldırtır. Bu yüzden Hakk dostlarının hasedçileri pek çokdur. Bu hasedçiler, devamlı dedikodu yaparak, iftirâ atarak, halkı evliyâulllahdan soğutmaya, hattâ nefret ettirmeye çalışırlar. Bu hasedçiler, halkın gönlünü bulandırmak, kafasını karıştırmak ve itikadını sarsmak için bir sürü zırvalar uydururlar. Velî bu dünyâdan göçünce hased ortadan kalkar. Böylelikle halk gayr-ı ihtiyârî olarak onlara meyleder, muhabbet duyar, onların eserlerini, menkıbelerini okur, türbelerini ziyâret eder.
İkinci sebeb, evliyâullahın insanlarla haşır neşir olması, onlardan biri gibi yaşamasıdır. Pek çok insan buna aldanır ve onları kendisi gibi zanneder. Çünkü pek çok kimse evliyâlığı olduğundan başka türlü bir şey zanneder. Sanır ki evliyâ diğer insanlar gibi yemez, içmez, uyumaz, gülmez, ağlamaz. Nitekim Kur`ân-ı Kerîm'de buna işâret vardır. Cenâb-ı Hakk Sûre-i Furkân'da, müşriklerin "Bu nasıl peygamberdir ki bizim gibi yiyor, içiyor, çarşılarda dolaşıyor" demelerine karşılık, daha önce gönderilen peygamberlerin de yiyen, içen, çarşılarda dolaşan insanlar olduğunu beyân ederek, "وَما أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنَ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا إِنَّهُمْ لَيَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَيَمْشُونَ فِي الْأَسْوَاقِ" buyurmuşdur. Büyük mürşidlerimizden Seyyid Ahmed er-Rıfâî Hazretleri bu husûsda şöyle buyuruyorlar :
Velâyetden haberi olmayan insanlar, velî denilince, kimsenin bilemediği şeyleri bilen, kimsenin yapamadığı şeyleri yapan, kimsenin mâni' olamadığı şeylere mâni' olan ve kimsenin ulaşamadığı şeylere ulaşan, insan üstü bir varlık zannediyorlar. Diğer bir zümre de, velîyi irâdesi elinden alınmış meczûb gibi telakkî ediyor. Üçüncü bir zümre de, herkesin hor ve hakîr gördüğü kimseyi velî zannediyor. Halbuki velî, Allah'ın kitâbı ve Resûlullah'ın sünneti ile amel eden, kemâl, hikmet ve kerem sâhibi akıllı bir kişidir.
Üçüncü bir sebeb daha vardır ki o da istidadla ve tabîatla alâkalıdır. Malum ya her şey cinsine meyleder. Kendisinde evliyâullahın kemâlinden bir cüz bulunan kimse muhakkak onlara meyledecekdir. Evliyâullahda bilfiil olarak mevcûd olan hâl ve sıfatlar, kimde bilkuvve olarak mevcûd ise, onlar evliyâya meylederler, muhabbet ederler, yani onlar tarafından cezb olunurlar. Bülbülün güle olan iştiyâkı bunun misâlidir. Mayasında o kemâl sıfatlarından bir eser olmayan kimse ise, evliyâullahdan hazzetmez hattâ onlardan kaçar. Yarasanın güneşden rahatsız olup, kaçması da bunun misâlidir. Nitekim Hakk Teâlâ şöyle buyurmuşdur : "الْخَبِيثَاتُ لِلْخَبِيثِينَ وَالْخَبِيثُونَ لِلْخَبِيثَاتِ وَالطَّيِّبَاتُ لِلطَّيِّبِينَ وَالطَّيِّبُونَ لِلطَّيِّبَاتِ"