Ya Allah Sevgisi Ya Dünyâ Sevgisi

22 Ekim 2024 tarihinde yayınlanmıştır.

Bela

Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :

Hazret-i Yakûb da öyle. Mübtelâ olmuş Yûsuf'un hasretiyle. Sebebi de şu. Yetîme yedirmemiş. Yetîme yedirmemiş, ondan mübtelâ olmuş. Bir rivâyet de, namaz kılıyormuş, Yûsuf beşikdeymiş, yan gözle namazda Yûsuf'a bakmış. Bir gönülde iki sevdâ olamaz.
"Olur". "Olamaz". "Olur" diye, "Efendi dar çıkdık dışarı" diyor tımarhâneden. Bir gönülde iki sevdâ olamaz. Deliler olur der. Bizim Abdurrahman vardı Allah rahmet eylesin, çalgıcıydı onlar. Manisa'ya gitmişler, orada çalmışlar etmişler işte. Demiş ki vâli, "Buraya gelmişken, sevâbdır burada tımarhâne var, tımarhânede deliler var. Onlara biraz çalgı çalın. Çalgıyla akıl hastaları, şifâyâb olur" demiş, "Allah için yapın" filan demiş. "Gitdik oraya" diyor, "bir de gitdik" diyor, "adamın biri eline bir tuğla almış" diyor, "cam siliyor tuğlayla" diyor. "İçeri girdik, oturduk, başladık çalmaya" diyor, "işte şuradan buradan derken, yükseldi perde" diyor. Acem derken Acem'den sonra Acemaşıran Kürdkaçıran derken, Mâhur makâmına geçmişler. "Bir gönülde iki sevdâ olamaz". Der demez, deliler hepsi ayağa kalkmış, "Olur!". "Olamaz". "Olur!". Haydaaa! "Bakdık ki olacak gibi değil, olur dedik" diyor. 
Haaa anladık ki, bir gönülde iki sevdâ olur diyen deli. Akıllı adam diyemez onu. Ya Allah sevgisi, ya dünyâ sevgisi.
Sür çıkar ağyârı dilden tâ tecellî ide Hakk
Pâdişah konmaz sarâya hâne ma'mûr olmadan
Mest olanların kelâmı kendinden gelmez velî
Pes ene'l-Hakk nice söyler kişi Mansûr olmadan
Hakk cemâlin Kabe'sini kıldı âşıklar tavâf
Yerde Kabe gökyüzünde beyt-i ma'mûr olmadan
Mest olup mestâne geldim tâ ezelden tâ ebed
İçdiler aşkın şarâbın âb-ı engûr olmadan

Biz bu yazıyı yazar yazmaz, zamâne Molla Kasım'ları sökün etdiler, "Vay efendim bir peygamber nasıl olur da yetîmi yedirmezmiş, olur muymuş öyle şey" filan. Efendi Hazretlerinin uzun bir sohbetde, kısaca temas edip geçdiği hâdise şu. Yakûb Nebî, evladlarıyla beraber sofraya oturmuş, hep beraber yemek yerlerken, uzakdan bir çocuk bunlara bakıyor. Ne hikmetse Yakûb aleyhisselâm çocuğa dikkat etmiyor, onun aç olabileceğini düşünmüyor, onu sofraya çağırmıyor. Çocuk geliyor da o çocuğu kovuyor değil yani. Çocuğun yetîm olduğunu da bilmiyor Hazret. Ne var ki sıradan insanlar için suç olmayan, cezâ gerektirmeyen pek çok şey büyükler için, Allah dostları için suç kabûl edildiğinden, büyük bir belâya uğruyor. Nitekim "hasenâtü'l-ebrâr seyyiâtü'l-mukarrabîn" denilmişdir. Kıssadan alınacak hisse budur. Diğer rivâyetdeki namazda çocuğa bakma meselesi de böyle. Biz yapsak böyle bir şeyi, suç olmaz, namazımız da bozulmaz. Ama büyük bir velî yaparsa, bir nebî yaparsa, Allah ona cezâ verir. Sevdiklerinin kendisinden başkasına teveccüh etmelerine rızâsı yokdur çünkü. Buna gayretullah derler.

Kıssalarla alâkalı iki de tavsiyem olacak herkese. Birincisi, kıssaların kabuğunda kalmamalı insan, özüne inmeli. Yani kıssadan hisse almalı, teferruatıyla uğraşmamalı. İkincisi, kıssalar ahkâm öğretmek için değildir, fazîletleri göstermek içindir. Kıssalara şerîat penceresinden bakmamalı, ahkâm çıkarmaya kalkmamalı kıssalardan. Şerîat, ruhsat yoludur, fetvâ yoludur, ondan öte azîmet yolu vardır, takvâ yolu vardır. Kıssalar bize takvâ yolunu, azîmet yolunu, fazîlet yolunu gösterir.

www.muzafferozak.com



Listeye geri dön