Yağmalanan Ülkemiz

3 Ekim 2017 tarihinde yayınlanmıştır.

Sanayi
Bir zamanlar Bursa
Muzaffer Efendi Hazretleri tarıma elverişli topraklarda yapılan fabrikaları ve inşaatları duydukça/gördükçe çok üzülür ve buyururlardı ki :
En verimli topraklarımız ya fabrikalara tahsîs ediliyor, ya da binbir hîle ve dalavere ile iskân sahası olarak parsellenip satılıyor. Meselâ Bursa Ovası, sadece Anadolu'yu değil bütün Ortadoğu'yu hattâ bir kısım Avrupa ülkelerini bile doyuracak kadar münbit olduğu halde, o cânım ovanın her yerine fabrika yapılmış. Ben fabrikaya karşı değilim. Elbette yapılsın. Yapılsın ama verimli toprakların üstünde fabrikanın ne işi var? Aynı fabrikalar pekala kıraç yerlerde de yapılabilir. Eğer aklımızı başımıza almazsak, bir müddet sonra, domatesi, patatesi, soğanı da son yıllarda örneğini gördüğümüz buğdaylar misâli Amerika'dan veya başka bir ülkeden temîn etmek zorunda kalacağımız muhakkak ve mukadderdir. 
Gittikçe artan nüfûsumuzu besleyecek kaynaklar gittikçe daralıyor. Bir planlama teşkîlâtımız var, ama neyi planlar? En verimli topraklarımızı, fabrikaların ve modern sitelerin inşaatına tahsis etmeyi mi? İzmit Körfezi gibi cennet misâli bir yeri, pis fabrika atıkları ile kirleterek, tabii servetimizin ve gıdâlarımızın başında gelen o cânım balıklarımızı topyekün imhâ ederek o güzelim körfezde balık neslinin üremesine ve çoğalmasına engel olmayı mı? Başka milletler, deniz dibindeki yosunlardan insanları besleyecek gıdâ maddeleri üretmeyi düşünür ve buna çalışırken, biz aksine "Rezzâk-ı âlem" olan Allah'ın bahş ve ihsân buyurduğu ni'metlerin kökünü kurutmaya çalışıyoruz.
Bir ülkeye sanâyi ve dolayısıyla fabrika da gereklidir hattâ hayâtî önemi olduğu inkâr edilemez. Ne var ki, kaş yapmak isterken göz çıkarmağa da elbette akıllı işi denilemez Fabrika sahaları ve sanayi siteleri, illâ münbit ve mahsuldâr arâzîler üzerinde kurulmalıdır diye bir kâide mi var? Yazık değil mi, günâh değil mi?
Yeryüzünde milyonlarca insanın açlık tehlikesiyle karşı karşıya olduğunubir türlü anlayamıyor, göremiyoruz. Buna, ihânet mi yoksa cehâlet mi demek gerektiğini sizlerin takdîr ve insâfınıza bırakıyorum.
Efendi Hazretleri, bir Kur`ân Kursunun açılışı için davetli olarak gittiği Karamürsel'in bir balıkçı köyünde, köylülerin şu şikâyetine şâhid olmuş. "Körfeze yapılan fabrikaların atıkları yüzünden koca İzmit Körfezinde balık kalmadı. Vaktiyle bu körfez balık yatağı idi. Balıklar yumurtalarını burada bırakır, o şekilde çoğalır, bütün Marmara'ya buradan yayılırdı. Şimdi körfezin tabanı neredeyse bir adam boyu balık ölüsü ile kaplı" demişler. Efendi Hazretleri bunu hep anlatır ve pek müteessir olurdu.
Bir zamanlar Boğaziçi
Efendi Hazretleri, büyük şehirlerdeki ve bilhassa İstanbul'daki tahrîbâtı da 1970'lerde kaleme aldığı bir serinde şöyle dile getiriyor :
Bir belde-i tayyibe olan güzel İstanbul'umuzda Kadıköy ve Üsküdar'dan başlayın tâ Boğaziçi'ne kadar yeşile ve yeşilliğe hasret kaldık. Kıyı yağmacılığı, dört yanı su ile çevrili bu güzelim şehirde, fakir halkın oturup da rahat bir nefes alabileceği bir aralık bile bırakmamışdır. Her yerde beton yığınları, gökdelen adını verdikleri heyûlâlar, hiçbir mimârî özelliği ve güzelliği olmayan rastgele dizilmiş apartmanlar ve binâlar, biri diğerinin önünü kapayarak, hiçbir plan ve proje hesâbına aldırılmayarak kâbûs gibi şehrin üstüne çökmekdedir. Ankara öyle, İzmir öyle ve diğer belli başlı bütün şehirlerimiz ve kasabalarımız öyle!..Oy hesâbından gayrı hiçbir kaygusu olmayan siyâsîler, kazanç sağlamakdan gayrı hiçbir düşünceleri olmayan spekülatörler, hasîs menfaatleri uğrunda millî menfaatlerimize rahatça kıyabilmekdedirler. Bostancı'danİzmit'e kadar uzanan sahada Maltepe-Kartal-Pendik-Tuzla-Gebze-Yarımca-Derince hattı üzerinde gidip gelenler, bu sözlerimizin ne kadar doğru ve haklı olduğunu kabûl ve tasdîk edeceklerdir.
Unutmamak gerekir ki, bizden sonra gelecek çocuklarımız ve torunlarımız bu gaflet ve ihmâlimizden ötürü bizleri la'netle yâd edeceklerdir. Eskiler, son pişmanlık fayda vermez derlerdi. Biz, bugüne kadar defalarca pişman olmuşuz ama, görülüyor ki, hiçbir pişmanlık bizi uyandırmamışdır. Mes'ûliyyet makâmlarında oturanlara sesleniyor ve hatırlatıyorum : Târih huzûrunda ve amme vicdânında mahkûm olmak istemiyorsanız, âhiretde mahcûb kalmakdan ve yüklendiğiniz ağır vebâlin hesâbınınasıl vereceğinizden korkuyorsanız, lutfen bu işlere çâre bulunuz. Sakın hatırınızdan çıkarmayınız ki, Allah sübhânehû ve teâlâ, o hesâb gününde, verdiği ni'metlerin hesâbını birer birer soracakdır.
www.muzafferozak.com
Listeye geri dön