Yakîn ve İrfân İçin Müşâhede ve Vicdan Lâzımdır

7 Temmuz 2021 tarihinde yayınlanmıştır.

Cem ve Fark

Büyük mürşid ârif-i billah Köstendilli Ali Efendi Hazretleri buyuruyorlar ki :

Benden işittiğin bu ilâhî sırlar, rabbânî hikmetler, ledünnî ilimler, hakkânî remzler ile şâyet sen nefsini tezkiye ettiysen yani tabîat, hayvâniyyet, ve şeytâniyyet hükümlerinden kurtulduysan ve her meseleyi mâhiyeti üzerine müşâhede ettiysen, bil ki sen muvahhid ve ârifsin. Kalbin de marifetler menbaıdır. Yok eğer sen sâdece bunları işitmekle yetindiysen ve kendini irfân sâhibi zannettiysen, yalancısın, aldatıcısın, katmerli câhilsin. Yani hem bilmiyorsun, hem de bilmediğinin farkında değilsin. Çünkü yakîn ve irfân ancak müşâhede ve vicdandan sonra hâsıl olur. Yoksa tahmin ve zanla olmaz. Gördükden sonra nerede kaldı haber!

Zâhirî bilgilerle ve vehmin sebeb olduğu zanlarla yetinen kimse apaçık hüsrandadır. Eğer birisi, "Tasavvuf kitâblarından bilgiler alan kimse ile bu bilgileri insân-ı kâmilden ve Hakk'a ermiş ârifden dinleyen kimse arasında ne fark vardır?" diye bir soru sorsa, deriz ki, ikisi arasındaki fark şudur. Kitâblardan bilgi edinen kimse, yâ dînde verâ ehlidir, ya değildir. Şâyet birincisi söz konusu ise, o kimse evliyâ münkiri ve düşmanı olur. İkincisi sözkonusu ise, o kimse şerîatı yok sayan bir zındık olur.
Kâmil ve mükemmil bir kişinin sözlerini dinleyene gelince. Bu kimse müşâhedeye nâil olmak için gayretini ya mücâhedeye sarf eder ya da mücâhede etmez. Birincisi söz konusu ise ne a'lâ çünkü arzu edilen budur. Yok eğer ikincisi sözkonusu ise, dalâlet ehlinden ve dalâlete sevkedenlerden olmayıp, eğer işittikleri burhânî hikmetler ise, mü'min ve hâlin hakîkatini bilen kimsedir. İşittikleri vicdânî şeyler ise, tevakkuf ehli olur. Nitekim hikmetler ikiye ayrılır. Birincisi ilâhî fiil ve sıfatların isimleri vâsıtasıyla fiil ve sıfatlar âleminden gelenlerdir. Bu nevi hikmetleri anlamak, velîlere ve ihsân mertebesindeki sâlihlere mahsûsdur ki, müşâhede ve ıyân mertebesindeki vicdan yoluyla değil de burhân ve iz'ân yoluyladır. Hikmetin bu nevine, dile getirilebilen hikmet denir. İkinci nevi hikmetler ise, cem'u'l-cem' mertebesinde Hakk'ın zâtına âid isimler vâsıtasıyla Hakk'ın zâtından gelir. Bu hikmetlerin bilinmesi ehadiyyetin keşfiyle zevk ve vicdâna bağlıdır. Hikmetin bu nevine, ledünnî ilim yâhud dile getirilemeyen hikmet denir. Hâl böyle olunca, eğer işitilen şeyler birinci neviden ise, işiten kişi mü'min ve hâlin hakîkatini bilen kişidir. Şâyet işittikleri ikinci neviden ise, işiten kişi, Cenâb-ı Rahmân'dan vuslatını bekleyen kimsedir ki, çoğu zaman ricâlullahın himmetiyle gaflet uykusundan uyanır ve hâl sâhiblerine muhabbet besleyen kimselerden olur.
Sana senden yakındır Hakk sakın olma dilâ gâfil
Hemân senlik-dürür ancak bu ortada olan hâil
Gözün aç ma'nâyı anla bu zevkle olur hâsıl
Muhît-i bahr-i tevhîdi bilüp 'ummân-ı bî-sâhil
Vücûdun katresin mahv et eğer oldunsa ehl-i dil

Listeye geri dön