Yaptığın İbâdetlerin Kabûlü İçin Gözyaşı Dökerek Allah'a Yalvar

17 Ekim 2018 tarihinde yayınlanmıştır.

Namaz
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri bir Ramazan sohbetinde buyurmuşlardı ki:
İster iyilik, ister kötülük, yapılan her iş, ma'nevi bir tarlaya tohum atmak gibidir, hemen meyvesini vermez. Biz tarlaya tohum attığımızda hemen ürün veriyor mu? Vermiyor. Ne bekliyor? Yağmur bekliyor. Üzeriden altı yedi ay geçiyor, kış geçiyor, sonra neşv ü nümâ buluyor, büyüyor. İyilikler de fenâlıklar da aynen böyledir. Bir iyilik yaptığın vakit, ma'nevî tarlaya tohumu attın demekdir. Sonra o tohumu gözyaşınla sula. "Aman yâ Rabbi, amelimi kabûl et, zâyi' etme" diye Allah'a yalvar.
Bak oruç tuttuk. Bir aydır aç duruyoruz. Allah kabûl etti mi, etmedi mi bilmiyoruz ki. Acabâ hangimizin aklına geldi de "Yâ Rabbi tuttuğum oruçları kabûl et" diye duâ edip ağladık? "İster kabûl etsin, ister etmesin" mi diyorsun? Allah'ın senin orucuna ihtiyâcı yok. Ağlayacaksın! Ağlayacaksın! "Yâ Rabbi, elhamdülillah bana orucu nasîb ettin, beni câmiye aldın" diye Allah'a şükredeceksin. Bak nice insanlar var, câmiye gelemiyorlar. Ben onlara kızmıyorum da, darılmıyorum da, acıyorum. Adam, câmiye gelemiyor, oruç tutamıyor. Bazısının oruç tutmaya, namaz kılmaya niyeti var. "Ah ben de oruç tutabilsem" diyor ama tutamıyor. "Ah ben de namaz kılsam" diyor ama kılamıyor. Hâdisât senin bildiğin gibi değil.
Öyleyse kıldığın namazın ve tuttuğun orucun kabûlü için Allah'a yalvar. İftar vaktinde, "Yâ Rabbi, senin için aç durdum, kusurlar işledim yâ Rabbi, bu orucumu kabûl et" diye Allah'a yalvar. Bir tânesi kabûl olsa sanin için kâfî. Değil otuz, bir tanesi sana kâfî. Neden biliyor musun? Allah Hazret-i Dâvûd'a mîzânını gösterdi. Bir mîzân ki, Dâvûd peygamber mîzânın büyüklüğü karşısında şaşırdı ve "Yâ Rabbi, bu mîzânın kefesi hangi hayır hasenât ile dolar?" diye sordu. Cenâb-ı Hakk, "Bir kimse, ihlâs ile bir kerre "lâilâheillallah" derse, o mîzânı doldurur" dedi. Mîzânın bir gözüne dünyâyı ve ukbâyı yani semâvâtı, ardı, cenneti, cehennemi, hepsini berâber  koyuyorsun, diğer gözüne ise bir "lâilâheillallah" koyuyorsun, "lâilâheillallah" ağır basıyor.
İşte bunun için, seksen sene namaz kılıyorsun, içinden bir tânesi kabûl olsun, senin için kâfî. Kabûl etti mi bilmiyoruz. İnşaallah hepsini kabûl etmişdir, o ayrı. Bir tânesini kabûl etse, paçayı kurtaracağız.
Efendi Hazretleri hemen hemen her duâsında "Yâ Rabbi, nâçizâne, fakîrâne, dervîşâne yaptığımız ibâdet ve tâ'atlarımızı فَتَقَبَّلَهَا رَبُّهَا بِقَبُولٍ حَسَنٍ fe tekabbelehâ rabbuhâ bi kabûlin hasen sırrına mazhar eyleyerek kabûl eyle" diye niyâzda bulunurlardı. Cümle ehlullah, Resul-i Ekrem Efendimizin "Sübhâneke mâ 'abednâke hakka ibâdetike yâ ma'bûd / Ey ibâdet lâyık, Sen Sübhânsın, biz sana hakkıyla ibâdet edemedik" niyâzını düstûr edinmişler ve her ne kadar ömürlerini ibâdet, tâ'at ve zikrullah ile geçirseler de, o ibâdetlere hiç kıymet vermemişler ve dâimâ âh ü zâr ederek gözyaşı dökmüşler ve arz-ı iftikâr eylemişlerdir.

Cenâb-ı pâkine lâyık amel yok
Yine âhir kerem Mevlâ senindir
Nesi var kulun eksiklikden artuk
Yine lutf u kerem Mevlâ senindir

www.muzafferozak.com

Listeye geri dön