30 Temmuz 2024 tarihinde yayınlanmıştır.
Gençliğe yeni adım atdığım sıralarda idi. Yavuz Selim Camisinin medresesinde okuyor ve kalıyordum. Sesim ve durumum müsâid olduğu için sabah ezanlarını da ben okurdum. Bir gece ilk defa ihtilâm oldum. Ben o vakit ihtilâmın ne olduğunu da bilmiyordum. Yine rüyâmda ezan okumak için minâreye yöneldim. Birden hayretle gördüm ki minârenin kapısında Yavuz Sultan Selim Han durmuş ve bana hitaben : "Evlâdım, önce git bir gusül abdesti al, sonra gel ezanı oku. Bu hâlde iken ezan okumak câiz değildir" demesin mi! Ben de onun dediği gibi yapdım, boy abdesti aldıkdan sonra ezanı okudum.Efendi Hazretleri bu rüyâsını Yavuz Selim Hân'ın türbedârı olan zâta anlatmış. O zât pek müteessir olup ağlamış ve "Şimdi Yavuz Selim Hân'ın velî olduğu iyice anlaşıldı" demiş ve şu hâdiseyi anlatmış :
Benden önce türbedar olan babam, bir gün evden mahzûn ayrılmış. Çünkü bana hâmile olan annem ondan kiraz istemiş, "Çok olsun, şöyle iki okka" demiş. Babam, kirazın turfanda olduğu, dolayısıyla da az bulunduğu bir mevsimde, üstelik bulunsa da satın alacak parası olmadığı için çok üzülmüş ve o üzüntüyle türbeye gelmiş. Türbede yerleri süpürürken aklını meşgûl eden kiraz meselesinden dolayı bir ara infiale kapılmış ve süpürgenin sapıyla Yavuz'un sandukasına vurarak şöyle seslenmiş : "Hey koca sultan! Bunca yıl sana hizmet etdim, hiç himmetin yok mudur? İki okka kirazını da mı göremeyeceğim? Ben şimdi evime ne yüzle gideceğim? Biricik karımın şimdiye kadar bir tek isteğini de götüremeden eve nasıl gireceğim?"
Ertesi sabah erken saatde zamanın pâdişahı Abdülhamid Han türbedârı saraya çağırtır. Adamcağız büyük bir korku ve heyecana kapılır. Basit bir türbedârın pâdişahın huzûrunda ne işi var? Yoksa bir ihbar mı var? Başına bir felâket mni gelecek durup dururken. Adamcağız bu duygular içindeyken saraya getirilir Pâdişahı nasıl selâmlayacağı ve konuşma usûlü öğretilir. Fazla beklemeden huzûra alınır. Pâdişah türbedâra sorar, "Anlat bakalım türbedâr efendi, dün neler oldu?". Heyecan ve korkunun verdiği terlerle sırılsıklam olmuş halde türbedârın dili damağına yapışır. Güçlükle anlatmaya başlar, der ki, "Türbeyi saatinde açdım, silip süpürdüm, günlük temizliği ve bakımı yapdım. Vakit tamam olunca da kapatdım" der. Abdülhamid Han, "Sonra ne oldu?" diye sorar. Büsbütün korkan adamcağız, duyulur duyulmaz bir sesle, "Başka bir şey yapmadım efendimiz" der. Pâdişah ısrar eder, "Korkma, doğruyu söyle, müslüman yalan söylemez" deyince türbedâr çaresiz, bir gün önce türbede yapdığı işi olduğu gibi anlatır. Pâdişah hayretle karışık bir sevinç içinde der ki, "Bak şimdi oldu. Sen dün iki okka kiraz yüzünden dedem Yavuz Selim Hân'ın sandukasına vurdun. O da bu gece benim kulağımı çekdi". Pâdişah türbedâra yüklü bir ihsân-ı şâhâne verir ve maaşını artırır. Türbedar giderken de şu tenbîhâtda bulunur : "Bir daha böyle basit şeyler için dedemi rahatsız etme, bizden iste".