Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri, "Yediğinden içtiğinden görenlere tattırmamak çâresiz derdlere ve onulmaz hastalıklara sebeb olur" buyururlar ve "Yediğinizden içtiğinizden görenlere muhakkak ikrâm edin, tattırın" diye sıkı sıkı tenbîhâtda bulunurlardı. Efendi Hazretleri bu sözüne bir delîl ve misâl olarak Yakûb Peygamber'in başına gelen o büyük felâketi anlatırlardı. Malum ya, Yakûb aleyhisselâm, en sevdiği oğlu Yûsuf'un hasreti ile yıllarca perîşan olmuş ve Yûsuf'a ağlamakdan gözlerine perde inmişdi. Üzüntüsü bununla da kalmamış, sonradan bir de en küçük oğlu Bünyamin'in hasreti de buna ilâve olmuşdu. Yakûb aleyhisselâmın böyle büyük bir derde giriftâr olmasının sebebi şu imiş. Bir gün Yakûb Peygamber, çocukları ile birlikde sofraya oturup hep beraber yemek yerlerken, fakîr bir çocuk gelmiş. Yakûb aleyhisselâm ne hikmetse o çocuğu sofraya davet etmemiş, ona bir ikrâmda bulunmamış. Çocuk kendisine bir ikrâmda bulunulmayacağını anlayınca mahzûn ve mükedder bir şekilde ağlayarak oradan çekip gitmiş. Cenâb-ı Hakk, işte bu yüzden Yakûb Peygamber'i çocuklarıyla imtihan etmiş ve ona çok büyük bir ayrılık acısı tattırmış. Yakûb Peygamber, başına gelen belânın sebebini vahy-i ilâhî ile öğrendikden sonra, her gün ziyâfet verdirir ve münâdîlere "Oruçlu olan iftara gelsin, oruç tutmayanlar öğle yemeğine gelsin" diye nidâ ettirirmiş. Akıllara bir şübhe gelmesin diye şunu da belirtmemiz lâzım. Bütün peygamberler ma'sûmdur, günâhsızdır ve istisnâsız hepsi güzel ahlâk sâhibidir, hepsi son derece cömertdir, merhametlidir, şefkatlidir. Yakûb aleyhisselâmın o fakîr çocuğu sofrasına çağırmaması başlıkda zikrettiğimiz hikmetin açığa çıkması ve bizlere büyük bir ibret olması içindir. Muhtemeldir ki Yakûb Peygamber o çocuğu farketmedi ya da onun aç ve muhtâc olduğunu düşünmedi. O ma'sûm bir peygamber olduğu halde böyle büyük bir derde mübtelâ oluyorsa, tamahkârlığı sebebiyle yediğinden içtiğinden tattırmayanların hâlini siz düşünün. Bunun diğer bir hikmeti de şudur ki bazı insanlar için hatâ ve kusûr olarak görülmeyen bir davranış ya da bir ihmal, bazıları için çok ağır bir suçdur. Hatâlar ve ihmaller yapanın derecesine değerlendirilir. Allah'a karîb olan zevât küçük bir hatâ da yapsalar ya da küçük bir ihmâlde de bulunsalar cezâları çok ağır olur. Bu yüzden "Kurb-i sultân âteş-i sûzan" denilmişdir.