Bugün başıma gelen ibretlik bir hâdiseyi anlatacağım. Bir ara dışarı çıkmışdım, birisi fakîre yaklaşarak elindeki telefonu uzattı ve "Ricâ etsem bulunduğumuz yeri telefondaki arkadaşa ta'rîf edebilir misiniz?" dedi. "Hay Hay" deyip telefonu aldım ve karşımdaki kişiye nerede olduğunu sordum. O da bana geldiği güzergâhı ve bulunduğu yeri söyledi. Bulunduğumuz yere oldukça yaklaştığı için telefonu hiç kapatmadan yolu tarif etmeye başladım. "Biraz sonra şöyle bir sapak göreceksiniz oradan sağa sapın" dedim. Adam bir kaç saniye sonra o sapağı farkettiğini ve biraz sonra da oradan tarif ettiğim istikâmete doğru döndüğünü söyledi. Fakîr, daha önce elli kere aynı yolu ta'rîf ettiğim için, telefondaki adama çok net ifâdelerle, geçeceği kavşakların sayısını, iki kavşak arasında yolun sağında ve solunda göreceği şeyleri, mesâfenin ne kadar olduğunu bir bir söyledim. Her seferinde de üstüne basa basa "Sakın ana caddeyi bırakma! Yol kendiliğinden sağa sola doğru kıvrılabilir ama sen hep ana yol üzerinde kal" diye sıkı sıkı tenbîh ettim. Adam bir müddet benim sözüme göre hareket etti ve gördüğü yerleri de birer birer söyledi. Fakîr de bu sâyede onun doğru yol üzerinde olduğunu anladım. Fakat bir ara ne olduysa oldu ve telefondaki adam güzergâhda olmayan bir takım yerlerden bahsetmeye başladı. Anladım ki ana yoldan sapmış ve kaybolmuş! Bunu niçin anlattım biliyor musunuz? Fakîrin başına gelen bu hâdise, tam da mürşid ile sâlik arasında olan bitenlerin meseledir de ondan. Şöyle ki :
Sâlik tıpkı gideceği yolu bilmeyen bir kimsenin o yolu gâyet iyi bilen birisinden yardım istemesi gibi Allah yolunda kendisine rehber olacak kâmil bir mürşide mürâcaat eder.
Mürşid, tıpkı yol tarifi veren bir kimse gibi sâlike bir takım tavsiyelerde ve uyarılarda bulunur.
Sâlik, mürşidin bu tavsiyelerine harfiyyen uyar, uyarılarına da dikkat ederse menzil-i maksûduna kolayca varır yani tezkiye-i nefs ve tasfiye-i kalb ederek Hakk'a vuslat bulur.
Sâlik, yolları gâyet iyi bilen bir rehber misâli, kâmil bir mürşidi kendisine rehber edindiği halde onun sözünü dinlemez, uyarılarını hafife alırsa hedefine varamaz, kaybolur gider.
Sâlikin gördüğü rüyâlar, yolda görülen binâlar, ağaçlar, tabelalar gibidir. Mürşid bu rüyâlara bakarak sâlikin doğru yolda olup olmadığını, kendisine verilen vazîfeleri hakkıyla yapıp yapmadığını anlar.
Yol tarifi alan kişinin, işi garantiye almak için telefonu kapatmayıp varacağı yere varıncaya kadar hep kendisine yolu tarif eden kişiyle irtibât hâlinde olması, sâlikin mürşidyle irtibâtı hiç kesmemesi gerektiğine, keserse yolda kalabileceğine ya da kaybolabileceğine işâretdir.