30 Mayıs 2023 tarihinde yayınlanmıştır.
Malûm ya Yûnus aleyhisselâmdan bir zelle sâdır olmuşdu da, onu denize atdılar, onu bir balık yutdu. Yûnus Peygamber günlerce o balığın karnında kaldı. O müddet zarfında hep Allah'ı tesbîh eyledi, nefsini tahkîr eyledi, hatâsını itirâf eyledi, Allah'a ilticâ eyledi. Yûnus Peygamber'in balığın karnında iken yapdığı tesbîh şu idi :
Cenâb-ı Hakk Kur`ân-ı Kerîminde bu hâdiseyi beyân ederken, "فَلَوْلَٓا اَنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُسَبِّح۪ينَۙ * لَلَبِثَ ف۪ي بَطْنِه۪ٓ اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ" buyuruyor. Yani Eğer Yûnus müsebbihînden olmasaydı yani kendi noksânını itiraf ederek, Allah'a ilticâ etmeseydi kıyâmet gününe kadar o balığın karnında kalırdı. Âyetin zâhirinden çıkan manâ açık, oradan halâs olmazdı, orada kalırdı, ölür giderdi demekdir bu. Bunun bir de bâtınî manâsı vardır ki onu de bize ehlullah haber vermişdir. Gafletde bulunan insan, nefsine mahkûm olan insan zulmet içindedir. O zulmetden halâs olmanın çâresi, tesbîhdir, tehlîldir, zikirdir, tövbe istiğfardır. Nasıl ki Yûnus Nebî, balığın karnındaki zulmetden tesbîh ile kurtulduysa, nefsin karanlıkları içinde esîr olan insan da ancak tövbe ile, istiğfar ile, Allah'a ilticâ ederek kurtulabilir, necâta, felâha erişebilir. Nitekim Cenâb-ı Mevlânâ buyurur :
Ey nefsine esîr olan kişi! Ten hapishânesinden ve beden balığından halâs olmak istersen, Yûnus gibi tesbîh ve takdîsden hâlî olma. Yoksa kıyâmete kadar tabîat zindanında beşeriyyet kayıtlarıyla bağlı olarak kalırsın.
Bu tesbîhin manâsı çok derindir. Biz burada onu tam manâsıyla îzâh edemeyiz. Kısaca meâlini verip geçelim. "Lâ ilâhe ente", "senden başka ilâh yokdur" demekdir. Kelime-i Tevhîd'in başka türlü bir ifâdesidir bu. "Sübhâneke", "seni tesbîh ederim, sen noksan sıfatlardan münezzehsin" demekdir. "İnnî küntü mine'z-zâlimîn", "Muhakkak ki ben nefsine zulmedenlerden oldum" demekdir. Nefsine zulmetmek, günahkâr olmak, hatâya etmek, gaflete düşmek manâsınadır.
Peygamberimiz belâlardan, kederlerden kurtulmak için bu duâyı tavsiye etmişdir. "Bir kimseye üzüntü veya belâ geldiğinde bunu okursa kurtulur" buyurmuşlardır". Hikmeti şudur ki, başa gelen belâlar, musîbetler, elemler, kederler hep insanın kendi hatâlarından meydana gelir. Nitekim Cenâb-ı Hakk, "مَٓا اَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّٰهِۘ وَمَٓا اَصَابَكَ مِنْ سَيِّئَةٍ فَمِنْ نَفْسِكَۜ" buyurmuşdur. Bunları bertaraf etmenin yolu, bir tarafdan nefsi tahtie etmek, yani tövbe ve istiğfar ile hatâyı itiraf etmek, diğer tarafdan Cenâb-ı Hakk'ı tesbîh etmek yani O'nu tenzîh etmek, berî tutmakdır. İnsanları ekserisi maalesef bunun tersini yapıyor, nefsini hiç suçlamıyor, suçu kadere yüklüyor. Bu, başa gelen belâdan daha büyük bir belâdır. Tam bir felâketdir. Böyle yapanlar, ne belâdan kurtulabilir, ne de o belâya sebeb olan hatâlarından, günahlarından. Eğer insan, kusûru kendinde bulur, suçunu itiraf eder, nefsini hakîr kılar, Cenâb-ı Hakk'ın merhametine ilticâ ederse, hem feraha çıkar, o belâdan kurtulur, hem de hatâsını, günâhını affettirmiş, sildirmiş olur. Bu itibarla hiç ihmâl edilmemesi gereken, dile vird edilmesi lâzım gelen bir duâdır bu, vesselâm.