10 Şubat 2019 tarihinde yayınlanmıştır.
Şam'da Mescid-i Emevî'de bir takım âlimlerle sohbet ediyordum. Bir ara kapıdan bir genç girdi ve "Aranızda Farça bilen var mı?" diye sordu. Beni işâret ettiler. Gence, "Hayırdır inşaallah, ne istiyorsun?" dedim. Genç dedi ki, "Yüz elli yaşında bir ihtiyâr ölüm döşeğinde son demlerini yaşıyor. Arasıra Farsça bir şeyler söylüyor, biz anlamıyoruz. İhtimâl ki vasiyet edecek. Eğer lutfedip bize tercümânlık yaparsanız çok büyük sevâba girmiş olursunuz". Kalktım gittim, ihtiyar adamın baş ucuna oturdum ve ne söylediğine kulak verdim. Diyordu ki, "Şu dünyâda gönlümce bir dem süremeden nefeslerim tükendi. Ne yazık ki bu dünyâ sofrasından pek az bir müddet nasîb alabildim". Adamın sözlerini Şamlılara tercüme edince şaşırıp kaldılar. Yüz elli yıllık ömrüne rağmen, adamın hayâta doyamamasına ve ömrünü pek kısa kabûl etmesine hayret ettiler.