Zamane Münafıkları

25 Temmuz 2016 tarihinde yayınlanmıştır.

Muzaffer Efendi

Resûl-i Ekrem Efendimizin sırdaşı Huzeyfe el-Yemânî Hazretleri buyurmuşlardır ki :

  إِنَّ الْمُنَافِقِينَ الْيَوْمَ شَرٌّ مِنْهُمْ عَلَى عَهْدِ النَّبِيِّ صلى الله عليه وسلم كَانُوا يَوْمَئِذٍ يُسِرُّونَ وَالْيَوْمَ يَجْهَرُونَ‏ 

"Zamânımızdaki münâfıklar Resûlullah zamânındaki münâfıklardan daha beterdir çünkü o günlerde münâfıklar nifâklarını gizlerlerdi, şimdi ise açığa vuruyorlar!...

Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, Huzeyfe radıyallahu anh Hazretlerine birçok sırlar tevdi' buyurmuşlardır...Bunların bir kısmı gelecekde olacak bazı hâdiseler, fitneler, karışıklıklar diğer bir kısmı da münâfıklar hakkında idi...Hazret-i Ömer gibi ashâbın ileri gelenleri bile bu münâfıklardan haberdâr olmadıkları halde bu kişilerin bir bir Huzeyfe'ye bildirilmesinde bazı hikmetler vardır...Bu hikmetlerden birini, Muzaffer Efendi Hazretleri şöyle beyân etmişlerdi :
"Eğer Resûl-i Ekrem Efendimiz bu gibi meseleleri Huzeyfe'ye bildirmeseydi, İslâm düşmanları Resûl-i Ekrem'in peygamberliği hakkında dedikodular çıkartırlar ve îmânı zayıf olan bir takım kimselerin kalblerine şübhe düşürebilirlerdi..."
Huzeyfe'nin sırdaşlığını pek iyi bilen Hazret-i Ömer'in münâfıklar hakkında Huzeyfe'ye ısrarla bazı sorular sorduğu meşhûrdur...Huzeyfe hiç bir sûretde bunların isimlerini vermemiş, Hazret-i Ömer, kendi tayin ettiği vâlîler arasında münâfıklar olup olmadığını söylemesi husûsunda çok ısrâr edince, vâlîler arasında da bir münâfık olduğunu ancak kim olduğunu söylemeye ruhsatı olmadığını beyân etmişdir...Nitekim bu yüzden Hazret-i Ömer'in cenâze namazlarında Huzeyfe'nin ne yaptığına baktığı, eğer o namazı kılıyorsa, kıldığı kılmıyorsa kılmadığı rivâyet edilmişdir...

Şerîatsız kişi uçsa havaya/Gönül verme o gibi hodnümâya
 ‏ يُجَاءُ بِرَجُلٍ فَيُطْرَحُ فِي النَّارِ، فَيَطْحَنُ فِيهَا كَطَحْنِ الْحِمَارِ بِرَحَاهُ، فَيُطِيفُ بِهِ أَهْلُ النَّارِ فَيَقُولُونَ أَىْ فُلاَنُ أَلَسْتَ كُنْتَ تَأْمُرُ بِالْمَعْرُوفِ، وَتَنْهَى عَنِ الْمُنْكَرِ فَيَقُولُ إِنِّي كُنْتُ آمُرُ بِالْمَعْرُوفِ وَلاَ أَفْعَلُهُ، وَأَنْهَى عَنِ الْمُنْكَرِ وَأَفْعَلُهُ 
Sahîh-i Buhârî'deki bu hadîs-i şerîfde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz buyurmuşlar ki :
Adamın bir cehenneme atılır ve tıpkı bir dolap beygiri gibi döne döne ateş içinde yanarken, cehennem ehli o adamın etrafında toplanarak sorarlar : "Ey filanca! Sen iyiyi-doğruyu emir-tavsiye edip, kötülükden sakındırıp men' etmedin mi? Adam der ki : "Ettim ama ben başkalarına tavsiye ettiğim iyilikleri kendim yapmazdım, onları sakındırdığım kötülükleri ise yapardım...
Günümüzdeki münâfıkların ahvâlini yukarıdaki hadîs-i şerîf ışığında tefekkür etmenizi tavsiye ediyorum...Muzaffer Efendi Hazretleri bu hususda buyuruyorlar ki :
Dili ile takrîr ettiği halde kalbi ile tasdîk etmeyen münâfıkdır. Dili ile takrîr ve kalbiyle de tasdîk ettiği halde, Allah'ın emirleriyle amel etmeyen kimse de zâhirde aynen münâfıklar gibidirler. Mü'mine lâzım ve lâyık olan, Allah'ın varlığını ve birliğini, Nebiy-yi zîşânın peygamberliğini takrîr ve tasdîk etmek, harâmı harâm ve helâli helâl bilmek, Allah'ın bütün emirlerini cana minnet bilerek fiilen yerine getirmekdir. Münâfıklar dilleri ile söyler ama kalbleriyle inanmazlar. Mü'minlerden bazıları da, dilleri ile söyler, kalbleriyle de inanır fakat inandıkları ile amel etmezler. Bu gibilerin, dış görünüşleri bakımından münâfıklardan ne farkı vardır?...
Efendi Hazretlerinin şu nasîhatı dün olduğu gibi bugün için de çok ama çok önemlidir :
Olur olmaz her duyduğuna inanma! Sûret-i hakdan görünerek konuşan herkese aldanma! Dinsizlerin, münâfıkların, din ve peygamber düşmanlarının hezeyânlarına kanma ki, iki cihânda da saâdet ve selâmete eresin... 
Eskiden hak ile bâtılı ayırmak pek müşkil değildi...Bugün ise artık hakîkat o derece perdelenmiş ve gizlenmişdir ki, daha da kötüsü bâtıl, her yerde o derece sûret-i hakdan görünmekdedir ki sıradan insanların hak ile bâtılı ayırd etmeleri neredeyse imkânsız hâle gelmişdir...Herkese hâlisâne tavsiyemiz şudur...Tövbe-istiğfâr ederek Cenâb-ı Hakk'a ilticâ ediniz...En büyük şeytan olan nefs-i emmâreye muhâlefet üzere olunuz...Her sakallı ve sarıklıyı âlim, her posta oturanı mürşid-i kâmil, her yüze güleni dost zannetmeyiniz..."Taklîd" seviyesinden bir an önce kurtulup "tahkîk" mertebesine yükseliniz...

Not : 
“Münâfık” kelimesinin kökeni “nâfikâu’l-yerbû” tabiridir. Tarla fâresinin (yerbû) yuvasında iki delik vardır. Birinin adı “nâfikâ” diğerinin adı “kâsıâ”dır. Fâre, bu deliklerden birinden kendisini gösterir fakat diğerinden çıkıp gider...
Listeye geri dön