Zekât Hakkında Bazı Meseleler

26 Nisan 2022 tarihinde yayınlanmıştır.

Zekat

Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :

Akrabandan kim var fukarâ, evvelâ ona vereceksin zekâtı, Allah öyle diyor Kur`ân'da. "zevi'l-kurbâ", evvelâ akrabalarından fakîrlere, sonra "ve'l-yetâmâ", yetîmlere, "ve'l-mesâkîn", miskinlere. Akşamdan sabaha yiyecekleri olmayanlara, miskîn demek o demek. Akşamdan sabaha, sabahdan akşama yiyeceği yok, öyle insanlar. "Vebni's-sebîl", yolda kalmış, memleketinde zengin ama burada fukarâ, onlara vereceksin. Yâhud müellefetü'l-kulûba, yeni islâm olmuş kimselere, islâma ısındırmak için verilecek.

Birisi sordu, "Meselâ birisinde alacağımız var, o adam o parayı ödeyemiyor, bunu zekâta sayabilir miyiz?" dedi. Efendi Hazretleri buyurdular ki :

Bizim mezhebde olmaz. Şöyle olur. Parayı götürür verirsin, sonra "borcunu öde" dersin, parayı geri alırsın. Vermedi, cebine koydu, yakasına yapışır, zorla alırsın. Şaka yapmıyorum. Bizim mezhebde öyle. İmâm-ı Şafiî mezhebinde olur. "Benim senden şu kadar alacağım vardı, bu parayı ben zekâtıma saydım, aldın kabûl etdin mi?". "Etdim". Verdim, tamam, olur. İmâm-ı Şâfiî mezhebinde.

Soruyu soran zât, "Bu şekilde yapılırsa adamın gurûru kırılmaz mı?" deyince Efendi Hazretleri buyurdular ki :

Herifin gurûru varsa borcunu ödesin. Hem borçlu hem gurûrlu olur mu? Kendin niyet edersin söylemezsin, o da olur, câizdir. Ama söylemen daha hayırlı, o üzüntü içindedir, "Ben bunun parasını veremiyorum" diye. Söylersen, "Benim senden alacağımı ben zekâtıma saydım" diye o da rahat eder. Ama kulağına söyle, kimse duymasın, ikiniz arasında kalsın. Mezheb-i Hanefî'de öyle değil. Mezheb-i Hanefî'de, çağıracaksın, "Gel bakayım buraya, şu benim zekâtım, aldın mı, tamam, haydi borcunu öde. Ver paraları bakalım gerisin geriye". Vermedi, yapış yakasına.

Efendi Hazretleri buyurdular ki : 

Zekâtı verirken, verdiğin zâtın hâlini vaktini biliyorsan söylemeye lüzûm yok. Sen niyet edersin, verirsin. Bilmiyorsan, söyleyeceksin zekât diye. Ben birine verdim öyle. Görünüşde fukarâ adam, on kuruşa adam tartıyor kantarla. Çıkardım verdim, "Ne parası bu?" dedi, "Zekât" dedim. "Ben bunu eğleneyim diye yapıyorum" dedi. "Benim zekâta ihtiyâcım yok" dedi, parayı iâde etdi. Bak demek ki söylemek lâzım. Bazı adam var söylemek lâzım. Ama biliyorsan sen onun fukarâ olduğunu söylemeğe lüzûm yok. O vakit niyet edersin, kâfîdir o. Niyet etmek kâfî gelir. Sonra gene insan kapısına gelen fukarâya beş kuruş dahi verse zekâtına sayabilir, niyet ederse. Ekmek verdi, elbise verdi, para verdi filan, onu zekâta sayabilir, söylemeğe lüzûm yok. Ama bilmiyorsa söylemek lâzımdır. Çünkü bakıyorsun zengin oluyor bazı insan. 

Sonra bir adam gördüm, elinde ip böyle, şalvarlı, ayağında şalvar var, sakallı da bir adamcağız, sakalına da aklar düşmüş. Hammal olduğunu anladım ben. Peşinden gitdim. Kimse yok yolda, çıkardım ona zekât verdim, iyi de bir para verdim. Bana döndü, sert sert, "Ne parası bu?" dedi. "Bu benim zekâtım" dedim. "Ben çalışıyorum" dedi, "kuvvetim var benim" dedi. "Eşyan varsa, taşıyayım, öyle ver parayı bana" dedi. "Yok, ben sana taşımadan parayı vereceğim. Sen benim mü'min kardeşimsin, Allah böyle emrediyor" dedim. "Ben bu parayı alamam" dedi. "Ben çalışma kudretine mâlikim" dedi. Bir Tatar, Tatardı kendisi, aksi Tatar, almadı.

Edirnekapı hâricine gitdik, mezarlık içerisinde kulubeler yapmışlar. Kurban eti götürdük. Allah rahmet eylesin Âdem'in sağlığında. Kapıyı çaldık, bir kadın çıkdı, et verdik ona. "Bana verdiler" dedi, "Benimki tencerede pişiyor, komşuma vermediler ona verin" dedi. Aldı bizi komşusuna götürdü. Dedim, "Kardeşim ona da var, sana da var". "Yok" dedi, "O benden daha fakîr ona ver". Evin kapısı açıkdı, oturdukları yerin zemîni toprakdı, hasır atmışlar toprağın üzerine. Öyle insanlar var. 
www.muzafferozak.com

Listeye geri dön