4 Mayıs 2020 tarihinde yayınlanmıştır.
Ma'lûm-i ihsânınız, zekât, malımızın kırkda birini, senede bir defa, fukarâya tasadduk etmekdir, üzerinden sene geçmek üzere. Sakın hâ zinhâr, zekâtı vermemezlik yapmayınız! O zekâtı verilmeyen paralar, Cenâb-ı Hakk onları bir yılan şekline koyarak, yevm-i kıyâmetde zekâtı vermeyen cimrinin boynuna dolayacakdır. Râvîsi Hazret-i Ebâ Hureyre'dir. Gene, Kur`ân-ı Kerîm'de Cenâb-ı Hakk, "se yutavvakûne" âyet-i kerîmesinde, "Sizin boynunuza dolarım onu" diyor. Kendini kurtarmak isteyeceksin, arkandan koşacak senin de, "Nereye kaçıyorsun?" diyecek. Kaçacaksın ondan. "Nereye kaçıyorsun benden? Beni dünyâda malım diye alıp koynuna sokardın. İşte ben senin vermediğin zekâtınım" diyecek.
Hesâb edeceksin, kuruşuna kadar. Bazı zevât, "Efendim, devlete vergi veriyoruz ya" diyorlar. Devletin vergisi ayrı. O iş ayrı. Bu zekât, bir mü'minin diğer mü'minin kesesinden hakkıdır. Evvelâ akrabâların. Yetîmler, yoksullar, hısım-akrabâ, yol oğulları yani gurbetde kalmış insanlar. Memleketinde zenginmiş, gurbetde kalmış, fakîr olmuş. Olur insan. Parası olduğu halde, adam sürüm sürüm sürünür, Allah süründürür sonra. Hesâbını yapacaksın. Devletin vergisi ayrı. Vatanına milletine hizmet, boynunun borcu. Burda serbest Allah diyorsan, hürriyetin sâyesinde söylüyorsun. Zekât ayrı.