Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki : Zekâtını ve sadakanı ver!
Düşün bak! Temiz ve helâl rızıklarla beslediğin, Hakk'a kıyâm, rükû' ve secde eylediğin bedenin bile hemen kirleniyor ve yıkanmak, arınmak ihtiyâcını duyuyorsun. Zekât da, Hakk'ın sana bahş ve ihsân buyurduğu malın ve paranın yılda bir kez arınıp paklanması ameliyesidir. Vermezsen, kirlenir ve o kir ne kese, ne de sabun ile temizlenir. Allah "VER!" buyuruyor, sen kim oluyorsun da vermiyorsun? Bugün kırkda birini vermekten kaçındığın o mal ve parayı, yarın başkalarına bırakıp Hakk'ın huzuruna çıkacak ve hesabını vereceksin. Dahası da var...Sevdiğin ve biriktirdiğin liracıkların kıyametde cehennem ateşinde kızdırılacak ve alnına, göğsüne, sırtına yapıştırılarak : "Allah yoluna sarf et diye verilen paralarını biriktirdin, kimseye metelik koklatmadın, bak bakalım tatlı mı imiş" denilecektir...
Sana bahş ve ihsân buyurulan mal ve mülkün şükrü, fakîr ve yoksullara, aç ve muhtaçlara yardım etmek, Allah'ın emrini yerine getirerek zekâtını ve sadakanı vermek, ihtiyâcı olanlara ikrâzda bulunmakla olur. Sana verilen mal ve mülkün, paranın pulun, altunun gümüşün zekâtını ödemez, sadaka vermez, açları ve muhtâçları sevindirmez, kısacası onları Allah yolunda sarfetmezsen, o altun ve gümüşleri cehennem ateşinde kızdırır kızdırırlar da, alnına, arkana ve yanına yapıştırarak dağlaya dağlaya hazînelerinin tadını ve azâbını sana tattırırlar.
Helâl lokma ile orucunu aç. Helal lokma ile karnını doyur. Helal lokma ile çocuğunun tohumunu hazırla. Zâten kumar, rüşvet parası, harâm lokma ile beslenen çocukların dünya hayatlarının da zehir olup, âhiretlerinin de felâket olacağı ehline malûmdur. Bakıp, görmeyene sözümüz yok! Rüşvet parası ile haklıyı haksız çıkaran bazı zevâtın çocukları aptal ve deli olup, dünyada iken bile sürünmektedir. Bunlardan on tane kadarını ben bilmekteyim. Pek tabii sizler de böylelerinin aile ve çocuklarını ibretle görmektesiniz.
Allah yolunda, malının kırkta birine kıymadan cennete girebilmeği nasıl umarsın?
Bazıları da diyorlar ki :
- Efendim, biz devlete vergi veriyoruz. Vaktiyle vergi yokmuş ve o sebeble zekât verilirmiş...
Hey zavallı, hey şaşkın!... Yerin göğün, görünen ve görünmeyen, bilinen ve bilinmeyen alemlerin Rabbi, yılda bir defa malının kırkda birini ver buyuruyor. Sen, kim oluyorsun da Rabbinin bu açık ve kesin emrine karşı bir takım bâtıl iddiâlar öne sürebiliyorsun? O malın tamamını sana kim verdi? Verdiği gibi geri almasını da bilmez mi sanıyorsun? O mal ve mülk ve o altun ve gümüş kıyâmete kadar senin yanında kalacak, seni ölümden kurtaracak mı zannediyorsun ? Yarın sen de başkalarından zekât ve yardım bekleyecek hâle düşüverirsen hâlin nice olur? Hem, Rabbinin emrini tutmayacaksın, bir takım saçma sapan iddiâ ve bahânelerle zekâtını vermeyeceksin, sonra da Rabbinden rahmet ve mağfiret bekleyeceksin...
Allah'ın huzûruna nasıl çıkacağını, kendini orada nasıl savunacağını hiç düşündün mü? Âhiret ve kıyâmete îmân eden, Allah'a vuslat dileyen, onun rızâsını kazanmağa çalışan, değil yılda bir kez malının kırkda birini, gerekirse malının tamamını hattâ cânını, evlâdını Allah yolunda fedâ eder. Allah yoluna, mallarına ve canlarına kıyamayanlar, şefîü'l-müznibîn olan Resûl-i zî-şândan ne yüzle şefâat bekleyebilirler? Hem ümmet-i Muhammed'den olduğunu söyleyeceksin, hem de onun tebliğ buyurduğu ilâhi emirlere ve hükümlere karşı geleceksin, olur mu böyle müslümanlık, olur mu böyle insanlık ? O zât-ı akdes, Allah yoluna herşeyini fedâ etmedi mi? Bu yolda bize, bütün ümmetine örnek olmadı mı ? Senin, dîn-i mübîn-i islâm uğrunda ve Allah yolunda ne gibi bir fedâkârlığın var? İslâm da'vâsına bir kuruşunu, bir tek kılını fedâ edebildin mi ? Oysa iki cihân serveri, mü'minlerin önderi ve âhir zaman peygamberi Uhud'da İslâm da'vâsı uğrunda savaşırken, mübârek dişlerini kırdılar, amcası Hazret-i Hamza radıyallahu anhı şehîd ettiler, azîz şahsına ve kudsî şahsiyetine türlü türlü ezâ ve cefâda bulundular da asla şikâyet etmedi. Evlâd ve ıyâlinin nafakalarını açlara ve muhtâçlara yedirdi. Hattâ âlem-i cemâle intikâl buyurduğu gün, hâne-i seâdetlerinde kalan son dirhemleri de fakîrlere sadaka olarak dağıttı. O peygamberler peygamberi, Rabbine ibâdet etmek için mübarek ayakları şişti de, yine kulluk ve ibadetten vazgeçmedi. Çok geceler, sabahlara kadar uyumayarak Rabbine el açıp ümmetinin afv ve mağfireti için niyâzda bulundu. Ümmetinin bağışlanmasını Hakk'dan diledi. Hangi birisini sayayım, hangisini anlatayım?