13 Haziran 2024 tarihinde yayınlanmıştır.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretlerinin 1981 senesindeki Amerika'a seyahatinde California'daki bir üniversitede yapdıkları konuşmada dinleyicilerden biri, "Bu akşam zikrullahdan evvel zikrullahın mâhiyetini îzâh edecek bir konuşma yapılacak mı?" diye sorunca, Amerikalı hoca, "Evet, kısa bir îzâh yapılacak fakat bu meclis bu suâlin sorulması için müsâid bir yerdir" diye cevap verince, Efendi Hazretleri buyurdular ki :
Bütün kâinât hepsi zikr-i ilâhîde. Her yaradılan mahlûkun kendine mahsûs bir zikri vardır. Bizim de yapacağımız zikrullahın şekilleri birer remzdir. Ve bu kâinâtı bidâyetinden nihâyetine kadar ve ebedî âlemin esrârını o remz ile halka takdîm edeceğiz. Onu da söylemeden geçmeyelim. Kâinât bir tekkedir. İçinde en ziyâ-bahşâ kandilleri, ayla güneşdir ve yıldızlardır. Cümle mevcûdât da dervîşdir, Allah'ı zikreder. Kubbesi âsumân olan bu dergâh işte bu kâinâtdır.
Evvelâ vahdetden kesreti göstereceğiz. Çünkü evvelâ şeyh meydana çıkacak, sonra arkasından dervîşler şeyhe niyâz ederek sırayla bir halaka çevirecekler. Bu kul ile Hakk'ın birleşmesi, onu remz edecek. Çünkü zikrullahda ve ibâdetlerde, abdiyyetle mabûdiyyetin birleşdiği bir ân ve bir mekân vardır. Meselâ Allah'ı zikreden bir kimseyi Allah zikreder. Bu bir remzdir. O dervîşlerin vahdetden zuhûr ederek çoğalması, Elif harfinden diğer harflerin çoğalması gibi. Ve bir halaka teşkîl edilecek, halaka bir nokta. Ve hiç bir fark olmayarak, bugünkü tertîb edilen toparlak masa tertîbâtı gibi. Sonra oturacaklar dervîşler yerlerine ve zikir başlayacak. Hayat başlayacak. Kâinâtda hayat başlayacak, onu remz ediyor. Çünkü kâinâtda hiç bir şey yok ki Allah'ı zikreylemeye. Fakat insanlar bunu duyamaz, anlayamazlar. Tabii anlayanları var. Ekseri nâs bunu anlayamaz. Bu toplanan dervîş halakası, zikrullaha başlayacak ve zikr-i ilâhî ile, Allah'ın kâinâtı halk etmekden gâyesi, Allah'ı bilmek, Allah'ı bulmak ve Allah'a ibâdet ve tâat ve Allah'a muhabbet olduğunu remz edecek. Sonra o zikrullah esnâsında, ses yücelecek, yükselecek, alçalacak. Nasıl ki kâinâtda rüzgarlar bazen çoğalıyor, şiddetleniyor, bazen hafifliyor, deniz dalgası nasıl kenarlara vuruyor, çekiliyor, bunların hepsinin remzi birer birer orada gösterilecek. Tabii gören için! Ve nihâyet sükûta varacak. Tekrar sükûta varacak. O vakit İsrâfil'in sûru gibi orada bir zât sûr ile tekrardan o vefât eden yani göçen kâinâtı tekrar ihyâ edip ayağa kaldıracak. Bu ikinci kalkış, öldükden sonra dirilmeye, baharda ölü ardın dirilip ihyâ olmasına işâret.
Ve devran başlayacak. Bu devranın remzi iki şey. Müslümanlar Kabe'nin etrâfında tavâf ederler. Kabe bir semboldür. Allah Kabe'de, gökde, Kudüs'de değildir. Semâvâta, arda sığmayan Allah insan kalbine sığmışdır. Şeyh ortaya geçecek, şeyh Kabe vaziyetinde yani beytullah. Hakîkî beytullah insandır. Allah Kudüs'de, Kabe'de, orada değil, Allah her yere hâzır ve nâzır. Allah mekândan münezzeh olduğu hâlde, semâvâta, arda sığmayan Allah, insan kalbine sığdığını kendisi söylüyor. İşte şeyh ortada duracak, şeyh Kabe vaziyetinde şimdi. Esas Kabetullah yani Allah'ın beyti. Çünkü insan Allah'ın beyti, onun etrâfında dönülecek. Kabe'nin etrâfında nasıl hacılar tavâf ediyorsa, esas beytullah olan insanın, insan-ı kâmilin etrâfında tavâfın remzini göstereceğiz. Ve gene Kur`ân-ı Kerîm'de, "وَتَرَى الْمَلٰٓئِكَةَ حَٓافّ۪ينَ مِنْ حَوْلِ الْعَرْشِ ve tera'l-melâikete hâffîne min havli'l-arş", melekler, Allah'ın arşının etrâfında tavâf ediyorlar, dervîşler, arş mâhiyetinde olan şeyhin etrâfında tavâf edecekler. Nihâyeti gene Allah'la bitecek ve Hû' ile. Yani bütün mevcûdât gene yok olacak ve Hakk'a rücû edecek. "كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ اِلَّا وَجْهَهُۜ لَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ küllü şey'in hâlikün illâ vecheh lehü'l-hükmü ve ileyhi türce'ûn", Allah'a rücû'. Ve en nihâyet "Allah Allah Allah", "Hû Hû Hû" ile nihâyetlenecek. Çünkü bütün Esmâ-yı Husnâ'nın cemî'i Allah lafzındadır, Allah esmâsındadır. İsm-i zâtdır, ism-i celâldir. Üzerindeki bulunan harfleri hazf edersek, Allah Elif'i kaldır Lillah, Lam'ı kaldır Lehû, Lam'ı kaldır Hû kalır, nihâyeti gene ism-i zâta işâret eder. Lâ mevcûde illâ Hû.
www.muzafferozak.com