Zübeyde Hâtûn, Abbâsî halîfelerinden Hârûnürreşîd’in hanımı ve Emîn’in annesidir. 762 senesinde Musul’da doğdu. Abbâsî halîfelerinden Ebû Ca‘fer el-Mansûr’un torunudur. Hâşimî/Abbâsî ailesinden halîfe doğuran tek hanım olan Zübeyde Hatun’ub asıl adı Ümmü Azîz veya Emetülvâhid idi.
Üç yaşında babasını kaybedince dedesi Mansûr’un himayesinde yetişti. Dînî ilimler, Arab dili ve edebiyatı alanında özel dersler aldı ve Abbâsî sarayının bütün imkânlarından en geniş şekilde faydalandı. Teyzesi Hayzürân’ın isteğiyle, Hârûnürreşîd ile evlendi. Zübeyde Hâtûn, Hârûnürreşîd ile evlendikten sonra Abbâsî sarayında mühim bir rol üstlendi ve halîfenin dâimâ en yakınında bulundu. Hârûnürreşîd’in çok sayıda hac seferlerinin bazılarında o da yanında idi.
Zübeyde Hâtûn, geniş imkânlara ve büyük bir nüfûza sâhib idi. Başta devrin allâmesi Ebû Yûsuf olmak üzere zamânının âlimlerini, edîblerini ve sanatkârlarını himâye ederdi. Zübeyde Hâtûn'un 100 kadar hâfız câriyesi bulunduğunu ve sarayından dışarıya “arı kovanı gibi” Kur’an sesleri yayıldığı rivâyet edilmişdir.
Ülkenin çeşitli bölgelerinde kendisine verilen iktâ arazi ve akarlardan aldığı payın yanında babasından kalan miras dolayısıyla önemli bir servete sahip olan Zübeyde Hatun muhtaçlara, sâlihlere, ilim adamlarına, sanatkârlara bol bol ihsânlarda bulunmuşdur. Hem Bağdâd'da hem de İslâm dünyasının diğer bölgelerinde önemli i'mâr faaliyetleri gerçekleştirmiştir. Mekke ve Medine’de çeşitli imar faaliyetlerinde bulunduğu gibi 3 milyon dinar harcayarak Kûfe-Mekke yolunu yaptırmış, daha sonra bu târihî kervan yolu "Derb-i Zübeyde" adıyla anılmıştır. Aynı şekilde 828 yılında 1,7 milyon miskal altınla Tâif yolu üzerindeki Tâd dağının eteğinden çıkan suyu Arafat’a getirtmiş, bu su burada yapılan havuzla çevreye taksîm edilmiş, kalan su kanallarla Mekke’ye ulaştırılmış ve bu su yolu "Ayn-i Zübeyde" adıyla meşhûr olmuşdur. Ayrıca Tebriz’in i'mârında önemli katkılarda bulunmuşdur. Amanos dağlarında Belen Geçidi girişinde konak yeri olan Bağrâs’da bir aşevi kurdurmuş, Bağdad’da biri Dicle kenarında, diğeri Katîa’da olmak üzere iki cami yaptırmışdır. Kâşân’ı âdetâ yeniden kurarcasına i'mâr ettiği de rivâyet edilir.
Mürşid-i azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri, "Kadınlardan iki meşhûr veliyye vardır, biri Rabiatü'l-Adeviyye, biri de Zübeyde Hatun'dur" buyururlar ve yeri geldikçe her ikisinin de menkıbelerini anlatırlardı. Efendi Hazretlerinden duyduğumuz o menkıbelerden bazılarını yazalım :
Zübeyde Hatun'u öldükden sonra rüyâda görmüşler. "Allah sana ne muamele etti?" diye sormuşlar. "Cennetlik oldum" demiş. "E tabii cennete girersin çünkü sen Ka'be'ye su getirdin" demişler. "Hayır, ondan dolayı girmedim" demiş. "Peki ya neden? diye sormuşlar. "Cenâb-ı Hakk, 'Ka`be'ye su getirmek için harcadığın parada milletin hakkı vardı fakat bir gece sarayda çalgı çalınırken ezan okunmaya başladı. Sen ezana hürmeten hemen emir verip çalgıyı susturdun. İşte seni bu sebeble affettim' buyurdu" demiş.
Zübeyde Hatun, saçının bir teli göründü diye saçına ustura vurdurmuş. Sebebini sormuşlar. "Nâmahremin gördüğü saçı başımda taşıyamam" diye cevap vermiş.
Zübeyde Hatun'a bir Kur`ân-ı Kerîm hediye etmişler. Bu Kur`ân-ı Kerîm'in yazısının güzelliği bir tarafa, her tarafı mücevherlerle süslüymüş. Zübeyde Hatun, zümrüdlerle, yakutlarla, zebercedlerle süslenmiş olan bu mushafdan rastgele bir sayfa açınca şu âyet-i kerîme çıkmış : "لَن تَنَالُواْ الْبِرَّ حَتَّى تُنفِقُواْ مِمَّا تُحِبُّونَ / Len tenâlül birre hattâ tunfikû mimmâ tuhibbûn". Zübeyde Hatun, "Sevdiğinizi vermedikçe sevdiğinize nâil olamazsınız" ma'nâsına gelen bu âyeti görünce karşısında duran câriyeye "Mâdem ki sevdiğimize nâil olmak için sevdiğimizi vermek lâzımmış, öyleyse al bu mushafı sana veriyorum, çünkü ben bunu çok sevdim" diyerek o paha biçilmez Kur`ân-ı Kerîm'i kölesine hediye etmiş.
Zübeyde Hâtûn, bir gece zâhiren pek çirkin bir rüyâ görür ve dehşetle sıçrayarak uyanır. Rüyâsında yüzbinlerce insanın onunla cinsî münâsebette bulunduğunu görür. Tabii, görünüşte çok çirkin olan bu rüyâ, Zübeyde Hatûn'u fazlasıyla utandırır. Bununla berâber rüyânın tabirini de çok merâk ettiği için en güvendiği câriyelerinden birini devrin meşhûr muabbiri İbn Sîrin Hazretlerine gönderir. Zübeyde Hâtûn câriyesine sıkı sıkı tenbîhâtda bulunarak rüyâyı kendisi görmüş gibi anlatmasını söyler. Câriye, rüyâyı anlatınca İbn Sîrin Hazretleri ''Bu rüyâyı sen görmüş olamazsın'' der. Câriye kem-küm eder, hakîkati söylemeye çekinir. Hazret "Bu rüyâyı ancak halîfenin hanımı veya kızı gibi çok varlıklı ve hayırsever bir kişi görebilir. Kimin gördüğünü söylersen ancak o zaman bu rüyâyı tabir ederim " deyince câriye mecbûr kalır ve rüyayı görenin kendisi değil Zübeyde Hâtûn olduğunu söyler. Bunun üzerine İbn Sîrin Hazretleri şu tabir ile müjdeyi verir : ''Git hanımına müjdele! Öyle büyük bir hayır yapacak ki, sayısız insan bundan fayda görecek" İşte bu rüyâ Zübeyde Hâtûn'un Arafat'a su getirerek yapacağı büyük hayrın müjdesi olmuşdur.