25 Ağustos 2024 tarihinde yayınlanmıştır.
Zünnûn-ı Mısrî Hazretlerine zühd hakkında sorulunca, Hazret buyurmuş ki :
Zühd, seni Allah'dan men' eden her şeyden kaçmandır. Çünkü seni Allah'dan men' eden her şey dünyâdır.
Zünnûn-ı Mısrî Hazretleri buyurmuşlar ki :
Zühdün üç alâmeti şunlardır : Kasru'l-emel. Hubbu'l-fakr. İstiğnâ maa's-sabr.
Kasru'l-emelin manâsı şu. Emeli kesmek. Geleceğe dâir planlar yapmamak, uzun uzun emeller beslememek. Meselâ şöyle bir evim olsun, şöyle bir arabam olsun, şurada bir yazlığım olsun, bir de tekne alayım, üç tâne çocuğum olsun, mal mülk sâhibi olayım, makâm mevki sâhibi olayım dememek. Elindekine kanâat etmek, hırsı, tamahı terk etmek.
Hubbu'l-fakr ise fakirliği sevmek demek. Yani mal mülk, makâm mevki sâhibi olmamayı sevmek. Halbuki herkes fakirlikden nefret eder, herkesin hayâli zengin olmakdır. Fakirliği sevmek için dünyâdan nefret etmek gerekir. Halbuki herkes dünyâya âşıkdır. Dünyâdan nefret etmek için dünyânın hakîkatini bilmek gerekir. Bunu da ancak basîret sâhibleri görür ve bilir.
İstiğnâ maa's-sabra gelince. Dünyâya ihtiyâç duymamak ve dünyâ nimetlerine sâhib olmadığı için çekeceği sıkıntılara sabr etmek demekdir. Meselâ bir zâhid, ne kadar fukarâ olursa olsun, birisi çıkarıp ona yüklü bir para verse, kabûl etmez, "Bana lâzım değil" der. Halbuki zengin bir adama böyle bir para teklif edilse, güle oynaya kabûl eder. Çünkü istiğnâsı yokdur, aç gözlüdür, ne kadar parası olsa, daha fazlasını ister.
Hâsılı, zühdün hakîkati, dünyâyı terketmekdir. Bunun da esâsı dünyâ muhabbetini terketmekdir. Dünyâ muhabbetini terketmedikçe, dünyâyı terketmek zühd olmaz. Çünkü Allah'la kul arasında perde olan şey, bi zâtihî dünyânın kendisi değil, ona olan alâkadır, muhabbetdir.