Yâ eyyühellezîne âmenüttekullâhe vel tenzur nefsün mâ kaddemet ligadin vettekullah, innallâhe habîrun bi mâ ta’melûn.
Sadakallahu'l-azîm
Ey âşık-ı sâdıklar! Ey Rabbü'l-âlemîn'i dilleriyle tevhîd eden, gönülleriyle Allah'ı seven ve Hakk'a inanan ve O'nun sevdiği Muhammed aleyhissalâtü vesselâmı herşeyinden ziyâde severek îmânını kemâle erdiren, Hakk'ın cennetine tâlib, rızâsına râgıb, cemâline âşık olanlar! Bu sûre-i celîle, Sûre-i Haşır'dır. Bunun sonunda üç âyet-i kerîme vardır ki, bunu ezberlemeniz lâzımdır ve sabahda ve akşamda okumak herhalde bizlerin menfaati iktizâsıdır. Çünkü Resûl aleyhissalâtü vesselâm bu sûre-i celîlenin sonunu, akşam namazından sonra ve sabah namazından sonra okurlar idi. Bir kimse akşam namazından sonra bu sûre-i celîlenin sonunu okusa, sabaha kadar o kimseye ölüm erişse, îmânlı göçmesi muhakkakdır. Gene sabahleyin okusa, akşama kadar kendisine ecel erişse, mutlakâ îmânlı göçer. İstanbul'da câmilerde, sabah namazından sonra, ekseri bütün camilerde okurlar. "هُوَ اللّٰهُ الَّذ۪ي لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِۚ هُوَ الرَّحْمٰنُ الرَّح۪يمُ hüvallahüllezî lâilâheillâ hû, âlimül gaybi veşşehâde, hüverrahmânürrahîm" ilâ ahirih. Fakat akşam namazında okumuyorlar nedense, âdet edinmemişler burada. Fakat Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bu "hüvallahüllezî"yi yani Sûre-i Haşr'ın sonunu, "hüvallahüllezî lâilâheillâ hû"dan aşağısını, akşam namazından sonra ve sabah namazından sonra okurlar idi. Buna râgıb ol, buna dâim ol, yani devam et, oku. Resûl'ün yaptığı işleri yap ki, felâha ve saadete eresin. İşte faydasını da söyledim sana. Bu saydığım da, menfaatlerinden bir tânesidir. Yüz bin menfaatden birini söyledik. Artık Cenâb-ı Hakk, senin istidadına göre, senin Allah'a karşı kulluğuna, Peygamber'e karşı ümmetliğine göre, senin istidadına göre sana bu sûre-i celîlenin ecriyle seni me'cûr edecek, seni makâm-ı ulyâya yükseltecekdir. Senin aşkına, senin şevkine, senin zühdüne, senin abdiyyetine bağlıdır.
Ağzını tathîr et. Mideni tathîr et yani temizle. Tathîrât, îmânın yarısıdır. Bundan maksadımız, haram yeme, haram çiğneme, ağzını kötü işlere kullanma. Gıybetti, laf götürüp getirmekti, cemiyeti dağıtmaktı, yalan söylemekti, hatır yıkmaktı, gönül yıkmaktı, yüze karşı konuşarak insanın kalbini kırdığı gibi arkasından konuşarak onun kalbini kırmaktı, bunları terk eyle. Ağzını tathîr et, zikrullah ile ve Kur`ân ile ağzını süsle. Yakın bir zamanda bu süslemenin mükâfâtını göreceksin. Seni ve beni karanlık bir kabre koyacaklar, o kabrin karanlığına Kur`ân'ın nûru kâfîdir, tevhîdin nûru kâfîdir, zikrullah kâfîdir. Zikrullah olmayınca insan kabirde karanlıkta olur. Mahşerde gene karanlıkta olur.
Mideni tathîr et, helal lokma ye, Allah'ın helal dediklerinden ye. Helaldan kazan, helala sarf et. Domuz eti yemeyen, şarap içmeyen bir adam, haramdan kazansa haramdan yese aynı günahlara sahip olur. İstediği kadar kıvırcık etinin sağ kolunu yesin. Madem ki arada insan hakkı vardır, aynı günaha sahip olur. Onun için aman kul hakkından kaçınınız, kâfir hakkından kaçınınız, Allah'dan korkarak bunlara el sürmeyiniz. Hayvan hakkından kaçınınız. Kendinizi bunlardan vikâye edin ve kurtarınız.
Kimden aldınsa, aldığını götür ver, veremezsen git ifâde-i merâm et, söyle, itiraf-ı zünûb et, "ödeyeceğim" de. Hem de isimle söyleyeceksin, yutturmaca değil. Zamanımızda yutturmaca yapıyorlar. "Hakkını bana helal et". Niye hakkımı sana helal edeyim, neymiş bakayım sebebi? Onu söyleyeceksin. "Vaktiyle ben senin paranı almıştım, vermemiştim, borç almıştım vermemiştim, çalmıştım, etmiştim, bunu bana helal ediyor musun, yâhud ödeyeyim mi?" diyeceksin. Ödemek lâzım zâten. Zâten ödemezsen zillete düşersin. Müminler azîzdir. Mü'min mü'mine karşı zilletli olabilir ammâ mü'min azîzdir. Allah'ın izzetiyle, Resûlullah'ın izzetiyle azîz olmuşdur. Allah bizi bu izzetden ayırmasın. Her kim ki Hazret-i Allah'dan Hazret-i Muhammed'den ayrıldı, o adam zelîl oldu. Aynen isminle söyleyeceksin böyle, "Ben senin hakkına böyle tecâvüz etmiştim" diye. Vurdunsa eğer, vurdunsa, yanağını uzatacaksın, sen de bana bir tâne vur diyeceksin.
Hani biliyorsun ya işittin, söyledik, duymuşsundur. Allah Resûlü dedi ki "Benden sonra nebî gelseydi, peygamber gelseydi, Ömer ibn Hattâb gelirdi" dedi. "Ama ben son peygamberim benden sonra peygamber gelmez, hâteme'n-nebiyyin benim". İşte bu Ömer ibn Hattâb, radıyallahu anh...
Bunlar da, on kişi bunlar, aşere-i mübeşşereden, yani dünyada tebşîr olunmuş, beşâret verilmiş, "ne yaparsanız yapın cennete gireceksiniz" diye. Cennetin miftahlarını dünya yüzünde Allah vermiş ellerine. Bunlar on kişi. Ebûbekir, Ömer, Osman, Ali, Saad, Said, Abdurrahman ibn Avf, Übeyy ibn Cerrah, Talha ve Zübeyr, rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecmaîn. "Ne yaparsanız yapın cennetliksiniz" diyor Cenâb-ı Hakk. Cennet için ellerine berat verilmiş bunların.
İşte bu Hazret-i Ömer, birgün kölesine sormuş, "Sana bi gayrı hak vurdum mu?" diye. "Vurmadın yâ Ömer ama kulağımı çektin" demiş. "Kuvvetlice kulağımı çektin" demiş. "Bi gayrı hak mıydı?", "Evet bi gayrı haktı" demiş. Önüne oturmuş, "Sen de benim kulağımı çek" demiş. Emîrü'l-mü'minîn bu! "Ama dikkat et, benim çektiğimden ziyâde çekme, zâlim olursun, benim çektiğim kadasr çek" demiş. Çünkü zulm ile adl arasında kıl kadar bir fark vardır. Kaydı mı zulme gider. Allah muhâfaza buyursun.
Allah zâlimlere yardımcı değildir. Allah'ın en büyük düşmanı zâlimlerdir. Beşeriyyeti, insâniyyeti inletenler. Zulüm gören velev ki kâfir ola. Hıristiyan ola, yahudi ola, lâ-dînî ola, kâfir ola. Zulüm gördü mü, o kâfir ile Allah arasında perde yoktur. Onun âh u enîni Hakk'a arz olunur. Zâlim de mü'min olsa, müslüman olsa, Allah intikamını ondan alır.
Gelmişken söyleyiverelim de öyle geçelim. Kulağınızda kalsın, unutmayınız. İyi dinle, kulağını benden yana ver. Buraya geldin bir şey öğren öyle git. Geldin, oturdun kalktın, gittin, böyle olmasın iş. Kendini ver Allah'a.
"Yevm-i kıyâmetde iki kimsenin hasmıyım". Kim diyor bunu? Allah'ın Resûlü, on sekiz bin âleme rahmet olan Hazret-i Peygamber sallallahu aleyhi vesellem. "İki kimsenin hasmıyım. Bir tânesi bi gayrı hakk karısına, âilesine eziyet cefâ eden. Bi gayrı hak. İkincisi gayr-i müslime bi gayrı hak eziyet eden. Onların hakkını ben ondan soracağım" diyor Cenâb-ı Peygamber sallallahu aleyhi vesellem.
Onun için babalarımız vaktiyle bak, dikkat buyurursanız, gayr-i müslimlere reâyâ tabir ederlerdi. Reâyâ ne demek? Hakkına riâyet edilen. Bir mü'min bir mü'minin hakkını gasb etse yevm-i kıyâmetde bunun çâresi vardır. Çalan adamın ibâdetini alırlar, çalınana verirler. Yomuş ibâdeti, çalınanın günahını alırlar, çalana yüklerler. Bir çâresi var. Kâfirin ahrette nasîbi yoktur. Olmayınca mü'minin îmânına sarılır. Çok dikkat etmek lâzımdır.
"Efendim, beş lira". Ne beş lirası erenler. Sen neden bahsediyorsun? Bir zerreden bahsediyorum ben. Sen beş liradan bir liradan bahsediyorsun, ben bir zerreden. Çünkü Cenâb-ı Hakk Kitâb-ı Kerîm'inde "فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُۜ * وَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ fe men ya'mel miskâle zerratin hayran yerah, ve men ya'mel miskâle zerratin şerran yerah" buyuruyor. İster zerre kadar hayır, ister zerre kadar şer. Yani hayırdan murâd güzel amel demek, şerden murâd çirkin amel demek. Yapan yaptığının cezâsını, mükâfâtını görecektir. Hayır yaptıysan mükâfâtını, şer yaptıysan cezânı göreceksin. Kurtuluş yok.
Gene bütün a'zâ ve cevârih senin aleyhine şehâdet eder, benim aleyhime şehâdet eder. Yâhud iyiliğime şehâdet eder. Şu oturduğun yer senin aleyhine yâhud lehine şehâdet edecek, bulunduğun yer, bulunduğun mevki, ticâret ettiğin ticârethânen, hânen, evin, dolaştığın yollar. Taşlar üzerine cünüp bastınsa, taşlar senin aleyhinde şehâdet edecekler, "Üzerime cenâbet bastı yâ Rabbi" diye.
Sana bana göre cünüplük, eşiyle temas, yâhud rüyâsının azmasıyla, cünüplük iktizâ eder insana. Makâmı değil, başka türlü söyleyemem ama siz anlıyorsunuz. Yâhud başka yönleriyle. Bu senin benim için olan cünüplük. Allah'ı unutan da cünüp olur. Ondan haberin var mı? Bir mü'minin her nefesi son nefesidir. Her nefesinden Allah'ı zikredeceksin. Unutmayacaksın bunu! Her nefesin son nefesindir, alırız vermeyebiliriz, veremeyebiliriz, gelip geçiciyiz erenler.
"İki kimsenin hasmıyım" diyor Peygamber, işte az evvel söylediğim gibi, Allah'dan korkmayacak mısın? Bak başda okuduğum âyet bunu söylüyor. "يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ yâ eyyühellezîne âmenüttekullâh".
En büyük emântullah nedir, hediyetullah nedir, vediatullah nedir bakayım? Soruyorum sizlere! Bize verilen, bahşolunan, en büyük emânetullah, Allah'ın ihsânı, vediatullah, hediyetullah, Allah'ın hediyesi, vediası nedir bilir misin? Îmân! Ne îmânı? Habîb-i Hudâ, Şefî-i Rûz-i Cezâ, Hazret-i Muhammed aleyhissalâtü vesselâm Efendimiz Hazretlerinin taraf-ı ilâhîden inanmaya dâir getirmiş olduğu maddeleri lisân ile ikrâr kalb ile tasdîk, ef'âl ile izhârdır. Îmân, bu. Amel îmândan cüz müdür değil midir? Ulemâ-yı benâm hazerâtı birbirleriyle münâzara yapmışlar, filan filan. Davâ bu. Sana hemen topladım, bir komprime olarak verdim. Kalb ile tasdîk, lisân ile ikrâr, ef'âl ile izhâr. Mü'min misin? Hani alâmetin nedir? Soruyorum mü'minlik alâmetin ne? "Sünnetliyim". Yahudi de sünnetli. Nedir ne, îmânın alâmeti nedir? Salât diyor Cenâb-ı Peygamber sallallahu aleyhi vesellem. İnsanlığın en ekmeli, kâinât böyle bir şey görmemiş, bir daha görmeyecek. Çünkü kâinâtın bidâyeti o, nihâyeti gene Hazret-i Muhammed Mustafâ. Anla bak Cenâb-ı Hakk'ın indindeki kıymetini. Anlayalım.
Efendimiz, birgün istikbal kendisine gösterilmiş, ümmetinin başına gelecek felâketleri görüyor ve ağlıyormuş. Allah Cibrîl--i Emîn'i gönderdi Hazret-i Muhammed Mustafâ'ya sallallahu aleyhi vesellem. Koca melek, Resûlullah'ın emirberidir. Cebrâil aleyhisselâm, koca bir melek. Hattâ Fahr-i Risâlet Hıra Dağından dönüşte onu melek şekliyle gördü, vücûdunun büyüklüğü şark ile garbı kapamıştı. Allah, Cebrâil aleyhisselâmı melâike şekliyle de Peygamberine gösterdi. Bu melek, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin emirberi ve her seferinde Cenâb-ı Hakk'ın Cibrîl-i Emîn'e tenbîhâtı bu : "Edeble Habîbim Muhammedin yanına var". Sallallahu aleyhi vesellem.
Mü'minler, âşık-ı sâdıklar, ey gönülleri tertemiz ve kalblerine îmân nakş olanlar! Öyle görüyorum çünkü karşımda sizleri. Allah'a kasem ederim ki, bir kimse Peygamber'e ismiyle seslense, sıfat-ı nebîyi söylemese, yani "Muhammed" dese de, sallallahu aleyhi vesellem ya da Resûl-i Ekrem demese, yaptığı ameller bâtıl olur. Bak istersen Sûre-i Hucurât'ın tefsîrine, tercümesine. Yerini de söyleyeyim sana. "Habîbime birbirinizi çağırır gibi çağırmayın!" diyor Hazret-i Allah. "Birbirinizi çağırır gibi çağırmayınız Habîbim Muhammed'e, amellerinizi habt ederim" diyor. "Bâtıl olur amelleriniz" diyor. Cibrîl-i Emîn her seferinde, edeble Peygamber'in yanına varıyor. Bu da tazim için, Peygamber'e tazîmi bize öğretmek için. Cebrâil aleyhisselâm Peygamber'e tazîmi bilir, bize öğretmek için, Resûlullah'ın kadr u kıymetini anlayalım bilelim diye.
Ey Muhammedî! Ey Resûlullah'ı seven kişi! Peygamber'i seviyorum diyorsun ya, vallahi billahi kabirde ilk soru ondan olacaktır. Gösterecekler, "Bu zâtı nasıl biliyorsun, kimdir bu?" diye evvelâ o sorulacak. Münkereynin sorusundan başka, evvelâ Resûlullah Efendimiz sorulacak. "Bu kimdir? Bu kimdir?" diyecekler. Artık öyle sezdik kitaplardan. Resmini mi gösterecekler, yoksa Peygamber'in cismimi zâhir olacak, "Onun hakkındaki malûmâtın nedir?" diyecekler. Evvelâ soru bu. Pâdişah olsun, kıral olsun, emîr olsun, ne olursa olsun, O'nun hakkında malûmât veremedi mi, hüsrandadır hüsranda. Yandı! Ne kasa, ne kese, ne rütbe, ne pâdişahlık, hiç bir şey değil, hepsi mahvoldu. Yüz tâne fakülte okumuş, hepsinin diploması kabrin dışında kalmış. Zâten musallâya koyar koymaz söylüyorlar bunu, musallây akoyar koymaz. Yani er kişi, hâtun kişi diye. Filanca bey, filanca pâdişah demiyorlar, filanca hoca, filanca hacı da demiyorlar. Adam olmaya bakalım. Adam olmaya çalışalım. Zâhirimiz adam, terziye üç beş yüz lira verdik, güzel bir adam olduk, bizi adam yaptı elbiseyle. Berber de öyle, elli altmış kağıt verdik, tıraş olduk adama benzedik ama iç tarafı nasıl acabâ?
"Bu zât kimdir?" diyecekler. Âşık-ı sâdık olanlar, Resûl'ün aşkıyla yananlar, "Nasıl tanımayız, rahmeten-lil-âlemîn" diyecekler. "Biliyorduk cevap vereceğini ama âdetullah böyle" diyecekler. Sünnetullah böyle, âdetullah böyledir. Yani karşındaki memur seni tanısa, hattâ akraban olsa, sana sorduğu vakit, "Annenin ismi ne?"," Babanın ismi ne?" diye sorar. "Yâhu biliyorsun ne soruyorsun?" diyemezsin. Çünkü hükûmetin emri böyledir. Allah devletinin, Allah hükûmetinin kâideleri de bu. "Bu zâtı nasıl biliyorsunuz, bu zât-ı akdesi?". Kudsî zâtı, mukaddes zâtı.
Hangi peygamberin hayâtına Allah kasem etmiştir? Soruyorum sana! "Habîbim Ahmed senin hayâtına yemîn olsun ki" diyor Cenâb-ı Hakk. Allah yâhû! Abdullah değil. Semâvâtın ve ardın Rabbi Allah Celle Celâluhû Hazretleri. "Ömrüne kasem olsun, hayâtına kasem olsun Habîbim Muhammedim, bu böyledir" diyor. Gene "vedduhâ velleyli izâ secâ"da, yüzünün güzelliği ve saçının siyahlığına Allah kasem ediyor Habîbi Muhammedinin. Kendi nûrundan yaratmış, yemîn ediyor ona.
Münâfıklar, "Ona peygamber diyorlardı, biz de dedik ama lisânen söyledik, kalbden inanmadık" diyecekler. Kâfirler, "Biz hiç tanımıyoruz"diyecekler. "vemtâzü'l-yevme eyyühe'l-mücrimûn", ayrılın bakalım mücrimler!. Orada ayrılacak iş. Bunu dünyâ yüzünde de bazı ahvâl gösterebilir. Âhirette ne olacaksa dünyâda bir misâli vardır.
Allah, Cibrîl-i Emîn'e "Habîbim'e git, edeble var" buyurdu. Gitti Cebrâil aleyhisselâm. Geldi. "Üzüntün nedir Yâ Resûlallah?". "Allah'ım biliyor. Bir zaman gelir ki, ümmetim için dînîne sâhip olmak, iffet, ırz ve nâmûsuna sâhip olmak, evlâd u ıyâline sâhip olmak, hısım akrabâya sâhip olmak, mukaddesâtına sâhip olmak, avuç içerisine ateşi koymak gibi olacak". Bırakırsan, gitti. Tutarsan, elin yanıyor çünkü ateşi avuçluyorsun. "Onları görüyorum yâ Cebrâil, o günleri. Sonra daha ilerisi var. Mahşer gününün şiddet ve dehşetini Kur`ân haber veriyor. Mirâcda Allah bana bunların hepsini gösterdi. Ümmetimin hâli nice olacak? Rabbim biliyor kalbimi. Mâdem sordu, söyle, ümmetim de işitsin. Ümmetimi nâra koyarsa, onlarla nâra gireceğim, ümmetimi cennete koyarsa, onlarla cennete gireceğim".
Ümmet olmaya çalış ve Hazret-i Peygamber'e ümmetlikte dâim ve kâim ol. Eğer kalbinde muhabbet-i Muhammediyye yoksa helâk oldun demektir. Allah'ı sev, O'nun Resûlünü sev, zarar etmeyeceksin, kaybetmeyeceksin.
Hakk Sübhânehû ve Teâlâ buyurdu ki, "Git söyle Habîbim'e, Habîbim nâra girse cehennem söner. Zât-ı ulûhiyyetime kasem ederim ki, O'nun ümmeti cennete girmeyince, başka peygamberlerin ümmetini cennete sokmayacağım. Habîbim Muhammed cennete girmeyince, hiçbir nebî cennete giremez. Haber ver".
Öyle bir peygambere sâhibiz, mâlikiz. Bir nigâh-ı iltifâtıyla nazar etsin, izzetimiz âlî olacak fakat kadr u kıymetini bilmiyoruz. Geçiyoruz.
Allah'ın en büyük vedîası, hediyesi, îmândır. Rabbimize îmân, O'nun Habîbi Muhammedine îmândır ve muhabbettir, muhabbettir.
Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl
Muhammedsiz muhabbetten ne hâsıl
Bir veliyyullah, bir zâta eliyle böyle işâret etmiş de, o zât, "Efendi, benim ismimi bilmiyor musun, beni niye böyle çağırıyorsun" demiş. "İsmin Muhammed", sallallahu aleyhi vesellem, "Korkarım ki sana Muhammed diye seslenirsem sonra ötekini incitirim, Efendimizi. Onun için elimle işâret ettim" buyurmuşlar. Mühim, çok mühim! Yarın yevm-i kıyâmette Cenâb-ı Hakk'ın nidâsı ve sadâsı ve daveti vardır, "Habîbimin ismiyle müsemmâ olanlar, o isimler hürmetine cennetime girsin" diye. Mustafâlar, Muhammedler, Ahmedler, Mahmûdlar, Hâmidler.
Allah bizi Dîn-i İslâm'da sâbit-kadem eylesin. Korkma! Hakk'dan kork! Başımdan Dîn-i İslâm'ı alırsa, başımdam tâc-ı îmânı kaldırırsa, beni kapısından kovarsa, ResÛlullah i ümmetliğine kabûl etmezse diye kork, Hakk'dan kork, titresin yüreğin.
Ey mü'min! İttekullah! Eğer Resûlullah, kasem ediyorum Hakk'a, "benim ümmetim" derse, hiç korkma, kurtardın, her şey bitti. Hattâ bir veliyullah, kabre girmiş de, melekler gelmişler, "Ne getirdin?" demişler. "Ey kötü ihtiyar, günahta saçını sakalını ağırtan ne getirdin?". "Burası Allah Muhammed kapısı, buraya ne getirdin diye sorulmaz, ne istiyorsun diye sorulur" demiş. "Burası bâb-ı mürüvvetdir" demiş. Melekler, "Doğru söyledin" demişler. Cenâb-ı Hakk demiş ki, "O'na bir şey sormayın, cennetime aldım onu" demiş. Bunu söyleyebiliyor musun? Kim ki Muhammed sallallahu aleyhi veselleme ümmettir bunu söyleyebilir. Müjde ve kutlu olsun! Hakk'dan en büyük korkumuz şu olsun. İmânsız ölmekten, îmânsız göçmekten ve Allah'a isyândan korkalım ki başımızdan tâc-ı îmân gider.
Vallahu yed'û ilâ dâri's-selâm ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin müstakîm.
Cânânı incitme cânâ tendeki cânın incinir
Kimseye renc etme cânâ dürr ü mercânın incinir
Hâtır-şikest olma amân söyleme bir ferde yamân
İncidirsen halkı hemân femde zebânın incinir
Zulm eyleme bir ferde sen gelmeyesin bin derde sen
Olur isen zulme resen rûh-i revânın incinir
Eğri yola gider isen lehv ü la'b eder isen
Kebâiri yeder isen senden cinânın incinir
Edeb hayâ gider elden nûr-i îmân çıkar dilden
Mahv olur 'irfân gönülden rahm-i Rahmân'ın incinir
Râh-i Hakk'dan dûr olma sen gözlü iken kör olma sen
Efendi Hazretleri, bu hutbeyi, Cuma namazlarını kıldırdığı Kapalıçarşı'daki Câmili Han Mescidinde 2 Ocak 1981 (25 Safer 1401) tarihinde îrâd buyurmuşlardır. Efendi Hazretlerinin yayınlanmış bütün hutbelerine şu sayfadan erişebilirsiniz.