Zünnun'dan

8 Eylül 2024 tarihinde yayınlanmıştır.

http://schemas.google.com/blogger/2008/kind#post

Asla kendine kendinle yardım etmeye kalkma ki, Allah seni nefsinle baş başa bırakmasın (s.84)

* * *

Kendimi hem günah, hem de nimet içinde buluyorum. Fakat günaha istiğfar mı edeceğim; yoksa nimete şükür mü edeceğimi bilemiyorum. (s.100)

* * *

Ben susuzluk hissederim. Zikre sığınırım. Ve hararetimi söndürürüm. Şayet bu olmazsa, Rabbımın huzurunda bir an bile durmaya cesaret edemem. (s.102)

* * *

Bedenin hastalığı açlıklarda, kalplerin hastalığı ise günahlardadır. Hasta bir vücut nasıl yemeğin lezzetini alamazsa, aynı şekilde günahlara dalmış bir kalp de ibadetlerin halâvetini hissedemez. (s. 132)

* * *

Allah’ın öyle kulları vardır ki; daha önce azabından korkarak günah işlemezlerken, şimdi O’nun cömertliğinden utanarak günahı terk etmişlerdir. (s. 164)

* * *

Hayat, salih insanlarla arkadaşlıkla tatlılaşır. Hayır, salih bir arkadaşta toplanmıştır. Unuttuğunda hatırlatır. Hatırladığında, sana yardımcı olur (s. 166)

* * *

Senin Allah'a hüsn-ü zan besleyip de, Allah'ın sana iyilikle muamele etmemesi hiç mümkün değildir. (s. 172)

* * *

Kul, korktuğunda O’nunla ünsiyete geçer. Günahları işlemeye devam eden kişinin, Sevgilinin kapısından da uzaklaştırıldığını biliyor musunuz? (s. 174)

* * *

Mahabbet ehli birinin gözü, sevdiğinin mülkünde bulunan hangi şeye değerse, orada sevgilisinin sevgisi mevcuttur (s. 175)

* * *

Üç şey Allah'a hüsn-ü zan alametidir:

* Tökezledikten sonra, kalpte bulunan metanet

* Hataya düştükten sonra, geniş bir umut

* İçten bir pişmanlıkla, karamsarlığı red. (s. 177)

* * *

Allah için sevgi geneldir. Allah için yürekten bağlılık ise özeldir. Çünkü her mümin O’nun sevgisinin tadını almıştır ve ona ulaşmıştır. Halbuki her mümin O’na yürekten bağlılığa ulaşamamıştır (s. 181)

* * *

Zunnûn’a şöyle soruldu:  “Bize ne oluyor ki nafilelere güç yetiremiyoruz?” Zunnûn şöyle cevap verdi: “Çünkü sizler, farzları henüz sağlıklı ve doğru bir biçimde yapamıyorsunuz.” (s.193)

* * *

Arifin arkadaşlığı, Allah’ın dostluğu ve ahbaplığı gibidir; Allah’ın eşsiz sıfatları kendisinde tecelli ettiği için, (kendisi yük olmadan) senin sıkıntılarına katlanır, yükünü taşır ve sana karşı hoş görülüdür (s. 199)

* * *

Allah’ı en fazla arif olan kişi, Allah konusunda hayreti en şiddetli olan kişidir. (s.204)

* * *

İnsanların çoğu sebep-sonuç ilişkisinin peşine düştüler; sıddîklar ise, sebeplerin Sahibiyle ilişki kurmanın yoluna koyuldular. (s. 229)

* * *

Onlar Kur’an’ı, gönüllerin en üstüne yerleştirdiler ve onunla teselli buldular. Onlar Kur’an’ı sadırlarına yapıştırdılar ve onunla huzur buldular. Arzuları onunla yatıştı ve gayrete geldi. Kur’an’ı, kendi zulmetleri için kandil; uykuları için yatak; yolları için izi belli bir yön; hüccetleri için kesin bir zafer olarak gördüler. (s. 258)

* * *

Allah, mahabbetinden her tarafa yayılan nûru onlara elbise olarak giydirmiştir. (s. 261)

* * *

Allah’ın öyle kulları vardır ki, Allah onların gönüllerini sırf Kendi mahabbetinin saf suyu ile doldurmuştur. Ruhlarını ise, Kendisini görme iştiyakıyla allak bullak etmiştir. (s. 264)

* * *

Arifin gönlü, Allah’a kavuşma isteğinde, rüzgârlardan ve fırtınalardan daha süratlidir. (s. 373)

* * *

Biliniz ki, Allah için seven kişiye, Allah için, başkalarını kendisine tercih etmek ağır gelmez. Çünkü onun katında, Allah’tan daha üstün bir şey yoktur. (s. 374)

* * *

Allah’ın (c.c.) hoşlanmadığı şeyleri yapıp dururken, kendinin hoşuna giden şeyler Allah’tan (c.c.) istemekten utan! (s. 378)

 

Yağmur Duası

Zunnun, Mısır’da yağmur duasına çıkmıştı. Cüzzamdan elleri ve ayakları kesilmiş felçli birisinden yardım istedi. Ve ondan yağmur duası yapmasını istedi. Felçli kişi, göğe baktı ve güldü. Sonra şöyle dedi: “Dün akşam, aramızda olan yakınlıkla (Sana başvuruyorum)!” Sonra şu kelimelerle Allah’a yalvardı: “Ey Tanrım! Yarattın, rızıklandırdın ve beni setrettin Ve kullarından fazlınla lütfederek beni zengin ettin Hastalandığımda şifa verdin; dua ettiğimde icabet ettin Kaçtığımda geri çevirdin; sendelediğimde kaldırdın İsyan ettiğimde merhamet ettin, itaat ettiğimde mükâfat verdin. Ey Efendim! Benden razı ol! Mademki beni razı ettin.” Sonra şöyle dedi: “Ey Zunnun! Gerçek şu ki Allah (c.c), uzuvların amelini değil, kalplerin yakınlığını istemektedir.” Zunnun şöyle dedi: “Bunun üzerine, kırbaların ağzından boşanır gibi yağmur yağdı.” (s. 287)

Kaldır Başını ve Bir Bak

İsrailoğullarının çölünde (Paran Çölü, et-Tih) bulunuyordum. Hacca gitmek istiyordum. Yolda, henüz sakalları bile çıkmamış bir gencin, Beyt-i Atîk’e doğru, azıksız ve bineksiz bir biçimde yürüdüğünü gördüm. Yanımdaki arkadaşıma dedim ki: “İnnâ lillah! Eğer bu çocuk yakîne ermişse iyi fakat değilse helak olur.” Ve onun yanına vardım, şöyle dedim: “Ey delikanlı!” Şöyle cevap verdi: “Hizmetindeyim (lebbeyke).” Şöyle sordum: “Böyle bir yerde, bu vakitte, azıksız ve bineksiz olunur mu?” Bana bir nazar etti ve şöyle dedi: “Ya Şeyh! Kaldır başını ve bir bak! Acaba O’ndan başkasını görecek misin?” Ben de ona şöyle dedim: “Sevgili dostum! Dilediğin yere git!” (s. 315)

İsm-i Azam

İnsanlar Zunnun’un yanından ayrılınca, az bir süre yürümüştü ki ben hemen ona yapıştım ve şöyle dedim: “Sende, Allah’ın İsm-i Azamı’nın bulunduğunu tahmin ediyorum!” Bana dedi ki: “Be adam! Benden uzak ol!”  Ben de şöyle dedim: “Bana onu öğretmeden, senden ayrılmayacağım!” Bana şöyle dedi: “Be adam! Gönlün yumuşadığında, dilediğin isimle dua et! İşte o Allah’ın ismidir.” 

Şeyh-i Ekber’in yorumu:

Bana arkadaşlarımızdan birisi, tanıdığımız ve karşılaştığım memleketlimiz ve keramet ehli biri olan Ahmed b. Seydebûn denilen Endülüs’ün doğusundaki Vâdî Aştlı bir şeyhin şöyle dediğini haber verdi: “Onun huzurunda idim ve ona şöyle dedim: ‘Allah’ın İsm-i Azam’ı nedir?’ Yerden biraz toprak aldı ve hiçbir söz söylemeden onları üzerime saçtı. Ben de bu hareketinden anladım ki, kul sâdık olur ve kemale ererek olgunlaşırsa, İsm-i Azam odur.” 

Aynen böyle bir cevap Ebû Yezîd el-Bistami’den de rivayet edilmiştir. O şöyle demiştir: “Bize (Allah’ın) en küçük ismini gösterin ki, ben de size en büyüğünü göstereyim!” 

Böylece onları azarladı ve şöyle devam etti: “Allah’ın isimlerinin hepsi büyüktür. O halde sen sadık ol ve ardından dilediğin ismi al!” (s. 386) 

İbn Arabi, Şeyh-i Ekber’in Kaleminden Bir Sûfi’nin Portresi – Zunnûn-i Mısrî, Çev: Dr. Ali Vasfi Kurt, Gelenek Yayıncılık

Listeye geri dön